Dobriçteki küçük evim :)


0

Ben öyle herkesin evinde ve her yerde rahat edebilen bir insan değilim.

Çünkü pek geç yatmam ve geç yatsam bile erkenden kalkarım:)

Yattığım zaman ortam sessiz ve karanlık olmalı. En önemlisi de hava buz gibi olsa da, pencere mutlaka açık olmalı. Yatana kadar çok üşüyen bir insan olmama rağmen 🙂

Ben öyle sabaha kadar oturan ve sonra da öğlene kadar oturan insanlara istesem de ayak uyduramam 🙁

Uyduramamanın da ötesinde, onların başların etini yerim sağlıklı ve doğru bir alışkanlık olmadığına dair.

Ben öyle her gece her gece birer, ikişer dizi seyreden insanlara ayak uydurmaya hiç niyetlenmem, çünkü televizyon seyretmeyi pek sevmem 🙁

Yani ben kimine göre gayet gıcık ve kıl bir insanım 🙂

Uyanır uyanmaz Türk kahvesi eşliğinde kitap okumaya başlayan ve günün her boş dakikasında da okumayı tercih eden; akşamları ise fırsat olunca film seyreden; gün geçtikçe daha az konuşmayı ve daha çok düşünmeyi tercih eden, sıkıcı bir insanım 🙂

Eh böyle olduğum için de ne kendimi, ne de başkasını sıkıntıya sokmamak adına, kolay kolay kimsenin evinde bir geceden fazla kalmam.

O yüzden daha Bulgaristan’a gitmeden önce otel rezervasyonumu yaptım ve gidince de, bir iki istisna dışında hep otel Dobrudja‘da kaldım.

Oteli çok, ama çok sevdim. Çünkü bana, kendimi evimdeymişim gibi hissettirdi 🙂

Alıştığım ve sevdiğim alışkanlıklarımı engelleyecek hiçbir şey yoktu.

Sanki evren ben gitmeden önce her şeyi bana göre ayarlamıştı. Bana da onun tadını çıkarmak kaldı 🙂

Öyle olmasaydı çok sıkılırdım…

Resmi dairelerdeki sıkıcı bürokratik işlemlerden bunalırken ve bekleme süreci uzadıkça uzarken, o otel odası sığındığım, huzur bulduğum küçük bir evim gibi oldu.

O küçücük evimde dinlere, dillere ve yıllara meydan okuyan; mesafelere aldırmadan aynen devam etmekte inat eden dostluklarımla, mutluluktan havalara uçtum bazen…

Bazen geçmişimdeki acılarımla yüzleştim, yıllarca üstünü kapattığım yaralarımı iyileştirdim; iyileştirince de geçmişimle barışıp, kucaklaştım.

30 yıl önce o ülkenin bana dayattığı ve bundan dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kaldığım Milena ismiyle bile barıştım 🙂

Bir sürü isimlerle ve bir sürü kimliklerle dünyayı dolaşmanın daha eğlenceli olacağına karar verdim yine o Dobriç’teki küçücük evimde 🙂

”Üstüne üstlük Milena ismi, Nazım Hikmet’in de sevgilisinin adıdır” diyerek, hava atabilecek hale bile gelebildim 🙂

Ben öyle her yerde rahat edebilen bir insan değilim…

Beynim, yüreğim ve ruhum çok kalabalık olduğu için sessiz, sakin yerlerde huzur bulur ve mutlu olurum 🙂

Şimdi İstanbul’daki evime döndüğüm için çok mutluyum.

Ama biliyorum ki, Dobrudja otelindeki küçücük evimin kapıları her zaman benim için açık olacak 🙂

 


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir