Ölüme gülümsemek


-1

Sen gidince siyah beyaz fotoğraflara küstüm… Birçok şeye küstüğüm gibi.

Ama özellikle de naftalin kokulu hikayesi olan o siyah  beya fotoğraflara…

Siyah beyaz fotoğraflar, siyah beyaz anılar gibidir.

Hem gülümsetirler, hem de ağlatırlar…

Hiç beklenmedik anlarda kapıyı çalıp, gelirler. Karşımıza oturup, yüreğimizi sıkıştırırlar… Acıdan kıvranırız… Küçülürüz çaresizlikten… Gözyaşlarımız aktıkça akar…

Ama bir o kadar güzeldir o naftalin kokulu hikayeleri hatırlamak.

Sen siyah beyaz fotoğrafları çok severdin. Beni karşına oturtup saatlerce o karelerde yaşayan güzelliklerden bahsederdin.

Geçmiş zamanlarda, sevdiğin insanlarla paylaştığın güzellikler.

O fotoğraflara baktıkça hatırlardın, hatırladıkça tekrar yaşardın ve mutlu olurdun.

Ben sana renkli fotoğrafları sevdirmeye çalıştıkça direndin. Gidene kadar da onlarla barışamadın…

Yapmacık bakışlar, yapay gülümsemeler, ayarlanmış duruşlar vardı sana göre o renkli karelerde…

Tıpkı renkli ama dengesiz kişilikteki bu dünyada artan yapaylıklar gibi…

O yapaylıklar tüketirdi insanların sağlığını, mutluluğunu ve hayatını sana göre…

Haklıydın da aslında?!.

Teknoloji ilerledikçe; doğa, insan, ilişkiler ve içten mutluluklar önce kirlendi sonra yavaş yavaş tükendi ve maalesef insanlar birer robota dönüştü…

Gerçeklerden kaçan, kendini kandıran ve hayatın her alanında rol yapmaya başladı insanoğlu…

Oysa sen gerçeklerle yüz yüze, göz göze ve omuz omuza yaşamayı öğretmek istemiştin bana!..

Gerçeklerle yüzleşmek!..

Bazen onlarla savaşmak… Bazen de onları değiştiremeyeceğin için kabullenmek…

Ama her şeye rağmen pes etmemek ve asla isyan etmemek.

Fotoğraf çektirmeyi çok severdin…

Sevenlerin için, özellikle de benim için… Değerini daha sonra öğreneceğim siyah beyaz anılar biriktiriyordun benim için…

Fotoğraf makinesine gülümsemeyi severdin. Hayata gülümsemeyi sevdiğin gibi…

O gülen güzel yüzünü, özellikle de gülen gözlerini asla unutmayacağım…

Toprağın üzerine sağlam basmış, ağaçlar arasında bana meyve toplarken, çok sevdiğin hayat arkadaşının çiçeklerini sularken, ahırda hayvanlarla ilgilenirken ve özellikle de ata binerken gülümsediğin kareler beynimin ve yüreğimin bir köşesinde hep yaşayacak…

Atları çok severdin. Bana da yürümeyi öğretmeden önce ata binmeyi öğrettin…

Korkularımla yüzleşmeyi, rüzgara bile meydan okumayı, yere sağlam basarken de uçabilmeyi öğrenmiş oldum atların ve senin sayende.

Attan düşünce canım acıdığında da bana gülümsemeyi öğrettin.

Tıpkı hayattaki engellenemez olumsuzluklara, acılara ve kayıplara gülümsemem gerektiğini de…

 

Allah yazgısı veya kader dediğimiz yolda yürürken, değiştiremeyeceğimiz gerçeklerden kaçamayacağımı ve ne olursa olsun gülümseyerek devam etmem gerektiğini de…

En önemlisi sen bana ölüme gülümsemeyi öğrettin?!.

Bana verdiğin en acı ve en güzel ders oldu..

Hayatının son günlerinde kanserle savasırken ve acılar içinde kıvranırken hep gülümsedin…

92 yaşında olmana rağmen; hastalığa, acılara aldırmadan hayata sarıldın ve sonuna kadar direndin. Direnmene rağmen de isyan etmeden ölümü kabullendin… Ona gülümsedin…

”..Allah bir dert verdiyse, çaresini de dayanma gücünü de verir!.. Allah’a sığınmak, isyan etmeden sonuna kadar savaşmak ve gerekirse ölüme gülümsemek lazım kızım..” dedin bana.

Bu sözlerin hala kulağımı tırmalıyor, yüreğimi sıkıştırıyor, ama buruk da olsa gülümsememi sağlıyor…

Sen gülümseyerek ölümle kucaklaştın ve huzura kavuştun…

Toprağın bol olsun dedeciğim…

Biliyorum, gittiğin yerde çok mutlusun… O gülen güzel gözlerin, çok özlediğin anneanneme bakıyor; elin onun elini tutuyor ve melekler de sizi alkışlıyor…

Dilerim ben de senin kadar güçlü olmayı ve her şeye, ölüme bile gülümsemeyi öğrenebilirim…

Ve en önemlisi de siyah beyaz fotoğrafları en az senin kadar sevebilirim.

Onlarla barışıp, o naftalin kokulu hikayeler yolunda huzurla ve gülümseyerek yürüyebilirim…

 

 

 

 


Like it? Share with your friends!

-1
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir