”Kaçan herkes hayatta kalamaz, ama özgür bir şekilde ölebilir” cümlesi bu filmi çok güzel özetliyor…
”Özgürlük yürüyüşü”, Polonyalı yazar Slawomir Rawicz’in ”The Long Walk” adlı kitabından uyarlanmış.
İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan, yani gerçek olaylara dayanan; doğaya ve ölüme meydan okuyarak, hayatta kalmaya çalışan birkaç esirin hikayesi.
Evet, ”Hayatta kalmak bir bakıma protesto gibiydi” onlar için…
1940 yılında, Sibirya’daki bir Sovyet esir kampında, çok ağır şartlar altında çalışmaya mahkum edilen esirlerin görüntüsü insanın kalbini sıkıştırıyor ve Stalin’e olan tepkisini artırdıkça artırıyor 🙁
Stalin’le Hitler arasında sıkışan bu esirlerin çoğu aydın insanlar aslında.
Profesyonel suçlularla karıştırılıp, Sibirya’nın merhametsiz doğa şartlarına, ölüme terk edilmişler resmen 🙁
Esirlerin çoğu gece körü olmuş. Açlıktan ve vitaminsizlikten 🙁
Tam bir işçi- köle hapishanesi…
Bu hapishanede kalmak da, oradan kaçmak da ölüme koşmaktır 🙁
Ama buna rağmen birkaç esir, bir plan yaparak firar eder…
Kışın ortasında, Sibirya’dan Hindistan’a kadar 6000 kilometre yürüyen bu esirlerin yaşadıklarını setrederken insanın yüreği parçalanıyor 🙁 🙁 🙁
Film bitince de Komünizm, esaret, yalnızlık, merhamet, insanlık, yaşamak ve ölmek kavramlarını yeniden sorgulayarak; her şeye rağmen af etmenin ne kadar zor, ama imkansız olmadığını görüyoruz…
Şeytanla anlaşma yaparak, hayatla ölüm arasında 6000 kilometre yürüyen bu özgürlük yürüyüşü kahramanları insanlığa çok güzel bir ders vermiş 🙂
Dersini çalışmak isteyenler bu hikayeden çok şey öğrenebilir…
Herkes mutlaka, ama mutlaka bu filmi seyretmeli 🙂
0 Comments