Neden Baba?


0

Neden kendimi çok tuhaf hissediyorum buraya her gelişimde baba?

Bu soğuk mezarın başında ne yapacağımı bilemiyorum…

Elimdeki çiçekler de yüreğimin atışlarıyla bütünleşip titriyor.

Ağlamak ile ağlamamak arasındaki o ince çizgide benimle birlikte asılı kalıyor.

Havada ise yağmur kokusu var.

Nedense yağmur bana hep doğumu, hayatı çağrıştırıyor ve ölüme yakışmıyor.

Ben senin bu mezarda yattığına inanmıyorum baba. İnanmak istemiyorum ve neredeyse on yıldır bunda diretiyorum.

Bazen komik şeyler hayal ediyorum.

Gazetelerin üçüncü sayfalarında o çok sık okuduğumuz garip, ama bir o kadar da gerçek haberlerin birisinde seni görmek istiyorum. Mesela…

Hayatın monoton gerçeklerinden sıkılmış elli yaşlarında bir adam, bir gün aniden evini, karısını ve iki kızını terk edip; ismini, yaşadığı şehri değiştirip, yeni mekanlarda, yeni insanlarla yeni bir hayat kuruyor. Ama yıllar sonra eski hayatındaki sevdiklerini özleyip, aniden çıkageliyor…

Komik değil mi? Bunu yapamayacağını bile bile, sık sık hayal ediyorum ve Tanrı’ya bu mucizenin gerçekleşmesi için yalvarıyorum.

İnan ki bu mümkün olsaydı gidişini umursamaz, dönmem yaşıyor olman bana yeterdi. Ağlayarak ve seni bekleyerek geçirdiğim bu yılları da anında unuturdum.

Bilirsin çocukluğumdan beri böyle garip hikayeler uydurur ve gerçekte yaşanmış gibi herkese yutturmaya çalışırım.

Ama tam on yıl oldu…

Ne sen geri geldin, ne de ben o hikayeleri uydurmaktan ve seni beklemekten vazgeçtim.

Yağmur da beni umursamadan yağmaya başladı işte. Rüzgar ise estikçe esiyor.

Gülümsemeye ve hayal kurmaya çalışmama aldırmayıp, beni sarsıp uyandırmak ve yüreğimi boşaltıp, gözlerimi yıkamak istiyorlar.

Biliyorum baba, elinde olsaydı hep yanımızda olurdun…

Ne o ölümüne sevdalandığın, evlenebilmek ve 35 yıl evli kalabilmek için mücadele ettiğin karından; ne de canından çok sevdiğin, yaşatmak için yaşamaktan vazgeçtiğin iki kızından ve biricik torunundan isteyerek ayrılmazdın.

Çünkü tam tamına 35 yıl senin baban ve kardeşlerin sizi ayırmak için ellerinden geleni yaptı, ama başarılı olamadı.

“Beni onlardan ancak ölüm ayırır” derdin ve dediğin de oldu.

Ayrıldık işte. Hiç istemediğimiz bir anda ve hiç istemediğimiz bir şekilde paramparça olduk.

Bulutlar aralarında kavga etmeye başladı galiba. Gökyüzü karardı.

Yağmur da benden sıkılıp, ağlamaya başladı…

Bizi ağlarken görmeye dayanamazdın baba. Bağırıp çağırmaya başlardın. Hep mutlu olalım, hep gülelim isterdin.

Ama on yıldır biz hep ağlıyoruz baba.

Sen daha bu mezara girer girmez, bedenin daha soğumadan ve toprağa karışmadan canımızı acıtmaya ve bizi ağlatmaya başladılar.

Nedenler çok basitti…

Senin pek önem vermediğin ve bize de önemsemeyi öğretmediğin şeyler.

Hani biz insanları üç gruba ayırırdık ya: Kabesi Allah olanlar; Kabesi Para olanlar ve Kabesi İnsan olanlar.

Bizim kabemiz insandı. Anlayış, sevgi, arkadaşlık, dostluk, yardımlaşma, dayanışma ise olmazsa olmazlarımız.

Bize göre insanı seven, insan olan, Allah’ı da unutmazdı. Para ise insanca yaşayabilmek için sadece bir araçtı.

Kabesi  para olanlar için ise para bir araç değil, amaçtır. Uğrunda her şeyi yapabilecekleri ve her şeyi unutabilecekleri, hatta ezip geçebilecekleri büyük bir amaç…

Bu tip insanlar tabii ki ne Allah’ı tanır, ne de kulu görür. Onlar hayata ve her şeye parayla bakar, görür ve parayla hesaplar.

Bizim canımızı da acıtan o tür insanlar baba. Senin onlara yaptığın iyilikleri çabucak unutan; kişiliğine ve hayat felsefene saygı duymayan, hiç düşünmeden konuşan o tür insanlar baba.

Düne kadar senin sofranda ve senin sayende karnını doyuran insanlar, şimdi seni hor görüp kötülemeye başladılar.

Yani kendin gibi gördüğün, bildiğin ve hayatayken en çok sevdiğin kişiler: kardeşlerin, karının kardeşleri.

Sen daha mezara girmeden miras kavgalarına başladılar ve elimizden her şeyimizi aldılar baba. Seni hatırlatacak her şeyi yok ettiler, öldürdüler.

Biz acı içinde kıvranıp, ağlarken onlar hesaplar yaptılar ve bizimle alay ettiler.

Sen yanımızda olmadıktan sonra paranın pulun, eşyanın toprağının bizim için önemi yoktu.

İşte onlar bunu anlayamadılar. Aldıklarını yanlarına kar saydılar.

Seni onlar öldürdüler baba. Ve sen onlar için öldün…

Bizim için ölmedin! Hala yaşıyorsun, yanımızda olmasan da.

Hiç kimse seni unutturamadı ve yerini dolduramadı…

Neden kendimi suçlu hissediyorum burada durup, mezarına bakarken baba?

Seninle yaşamak isteyip de yaşayamadığım, sana yaşatmak isteyip de yaşatamadığım şeyler için kendimi suçluyorum.

Sana yeterince sıkı sıkı sarılıp ve seni ne kadar çok sevdiğimi binlerce kez tekrarlamadığım için…

Bir bilsen baba, seninle konuşmak istediğim ne çok şey olduğunu. Bana kızıp, terslemeni ne çok özlediğimi. ‘’Vazgeç bu hayallerden ” demeni ve sonra da hayallerimi gerçekleştirmek için elinden geleni yapmanı.

Ben hala senin küçük kızınım ve ağlayarak her gece senin gelmeni bekliyorum…

Gelmeyeceğini bile bile…

 

 

 

 

 


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir