Hep planlı yaşamak zorunda kalan ben, sürekli bir şeylere ve bir yerlere koşarak yetişmeye çalışırken, bugün kendimden sıkıldım ve planlarımın içine çomak sokarak kendimi sokağa attım. Önüme çıkan ilk otobüse atladım ve kendimi Eminönü’nde buldum…
Beynimdeki düşünce kalabalığı aniden insan kalabalığı ile karşılaşınca nokaut oldu ve mecburen dinlenme moduna geçti.
Karınca yuvalarına benzeyen insanların arasına daldım ve kendimi tekrar bulabilmek için kayboldum…
Mısır çarşısını tam bir turist edasıyla dolaştım. Lüzumlu lüzumsuz ne varsa herşeye dokunarak, küçük küçük keşifler yaptım ve çocuk gibi sevinçten zıpladım.
Sonra rengi belli olmayan denizi seyrederken, martılarla konuştum. Denizi kirleten insanları ve buna göz yuman iktidarları çekiştirdim.
Martılar benden sıkılınca,”Senin ilacını biliyoruz” diye kıkırdadı ve ”Hadi git bir ekmek-balık ye bakalım” diyerek, onlara el sallayan bir cocukla ilgilenmeye başladılar.
Daha öğlen bile olmamışken, doğru dürüst kahvaltı bile etmemişken, elimdeki acılı şalgam suyunu yudumlayarak, ekmek arası balığımı yemeye balşladım…
Daha ilk yudumumu bile yutmamıştım ki, aniden babam geldi ve karşıma oturdu. Gülerek Eminönü ve balık-ekmek tarihinin sokaklarında dolaşmaya başladık. Boğazımıza takılan kılçıklar yüzünden katıla katıla güldük ve öyle çook yedik ki…
Bir sürü de fotoğraf çektik.
”Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim baba” derken o el sallayarak uzaklaştı…
Ben fotoğraflara bakmaya ve zaman içinde yolculuk yapmaya devam ettim. Davetsiz misafir misali gelen anılar ise giderken, akmaya niyetlenmiş gözyaşlarımı kuruttu.
”Ağlamak yok! Baban sana EKMEK ARASI HAYAT getirdi. Tadını çıkar!” diye kulağımı tırmalayan sesin nereden geldiğini görmek için başımı kaldırdım. Yanıma yaklaşan martı, önümde kalan kırıntıları alıp, gitti. Giderken de kanadıyla yanağımı okşadı…
Evet, ben bugün planda yokken kendime bir ekmek arası balık, ekmek arası baba, EKMEK ARASI HAYAT HEDİYE ETTİM…
Çok da iyi ettim:)
0 Comments