Kevın Dutton’un, ”Olağan Psikopatlar” kitabının ilk bölümünde yer alan ”Akrep ve kurbağa” hikayesini okurken birkaç gün önce karşılaştığım arkadaşımı hatırladım…
Neredeyse otuz yıl görüşmemiştik. Otuz yıl! Bir ömür kadar uzun bir süre.
Olgunlaşmak, gelişmek, değişmek, hatta yaşlanmaya başlamak için bile yeterli bir süre 🙂
Benim için yaşlanmak, ya da yaş almak demek lüzumsuz yüklerden kurtulmak, haklı veya haksız yaşanmış olan tüm kızgınlıklara ve kırgınlıklara sebep olan herkesi affetmek demek.
O yüzden geçmişe takılıp kalanları, sürekli sürekli kırgınlıklarını düşünüp, bir nefret bulutu içinde yaşayanları anlamıyorum. Neden aynı yerde tepinmek yerine hafifleyip, ufuktaki ışığı yakalamaya çalışmadıklarını hiç, ama hiç anlamıyorum.
O gün karşılaştığım arkadaşım bana düşündürdü bunları…
Ben onu görünce çok sevindim ve pandemiye rağmen sıkı sıkı sarılmak istedim. Ama o karşımda buzdan bir heykel gibi duruyordu. Gülümseyerek bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, ama gözlerinin içinde küçük küçük yıllanlar dans ediyordu.
Hiç değişmemişti. Hala akrep gibiydi. Etrafındaki herkesin canını acıtmaktan kendini alıkoyamayan, ama en çok da kendine zarar veren ve bundan da mutlu olan bir insan.
O günkü görüşmemizin anısına bu çok bilinen ”Akrep Kurbağa” hikayesini paylaşmak istedim. Tekrar okuyup, ders çıkarmak isteyen olabilir 🙂
Akrep ve kurbağa bir dere kenarında duruyormuş. Her ikisinin de karşıya geçmesi gerekiyormuş.
”Merhaba Bay Kurbağa” demiş akrep sazların arasından. ”Rica etsem, beni sırtınıza alıp karşıya geçirir misiniz. Karşıda yapmam gereken önemli işler var ama bu akıntıda geçmem imkansız”
Kurbağa şüphelenmiş hemen. ”Bakın Bay Akrep” demiş, ”karşı tarafta önemli bir işinizin olmasını anlıyorum. Ama rica ettiğiniz şeye bir bakın! Siz bir akrepsiniz. Kuyruğunuzun ucunda kocaman bir iğneniz var. Sırtıma biner binmez doğanız gereği beni sokmak gelir içinizden”.
Kurbağadan böyle bir itiraz geleceğini önceden tahmin eden akrep şöyle cevap vermiş: ”Sevgili Bay Kurbağa, çekincenizi gayet iyi anlıyorum. Ama sizi sokmak benim ne işime yarayacak? Tek derdim derenin karşısına geçmek. Ayrıca size hiçbir zarar gelmeyeceğine söz veriyorum”.
Gönülsüzce hak vermiş akrebe kurbağa. Ve bu ağzı iyi laf yapan eklembacaklının sırtına çıkmasına izin vermiş. Atlamış hemen suya.
Bir süre her şey yolunda gitmiş. Fakat derenin ortasına geldiklerinde, kurbağa sırtında birden keskin bir acı hissetmiş ve gözünün ucuyla bakabildiği kadarıyla , akrebin iğnesini geri çektiğini görmüş. Ölümcül bir uyuşma hissi yayılmaya başlamış kollarına ve bacaklarına.
”Seni ahmak” diye vıraklamış. ”İşlerini halletmek için karşı tarafa geçmen gerektiğini söyledin. Şimdi ikimiz de öleceğiz”.
Akrep omuzlarını silkmiş ve suya gömülmekte olan kurbanın üstünde kendine özgü akrep dansını yapmaya başlamış. ”Bay Kurbağa” diye yanıtlamış sakince, ”kendiniz de söylediniz. Ben bir akrebim. Sizi sokmak benim doğamda var”.
Bu sözün ardından kurbağa ve akrep, hızla akıp giden bulanık suların içinde kaybolup yitmişler…
0 Comments