Başbakanla görüşüp, konuşmayı çok isterdim…
Oturup önce onu dinlerdim. Sözünü kesmezdim, ama sıra bana gelince onun da benim sözümü kesmemesini ve sakin sakin dinlemesini rica ederdim.
İlk önce kendimden ne kadar utandığımı anlatırdırdım…
Taksim Gezi parkındaki o gençler kadar cesur olmadığımı, sağlığımla kumar oynayarak ve ölümü göze alarak onların yanında yer alamadığım için kendimden utandığımın altını kalın kalın çizerdim 🙁
Atılan gaz bombalarından astım krizi geçirmekten ve nefes alamamaktan ne kadar korktuğumu…
Ama evde Tv ve bilgisayar başında olayları takip ederken de aslında rahar nefes alamadığımı da fısıldardım…
”Tencere tava, aynı hava” merasimine de katılmadığımı itiraf ederdim 🙁
Geçmişimden gelen travmaların bunu engellediğini ve yeni travmalar göğüsleyecek cesaretin azaldığı yaşlarda olduğumu da eklerdim 🙁
Dürüstçe kendi korkularımı anlattıktan sonra da Başbakanımıza neden ve kimden korktuğunu sorardım.
Çünkü bana göre ne yapacağını bilmeyen, çaresiz ve korkan bir insan sürekli bağırıp, çağırır ve parmak sallayıp tehdit eder…
Benim gibi onun da ruhundaki kırıklıklara rağmen yüreği ile barışmasını tavsiye ederdim.
En son da korumalarını, makamını ve o ana kadar yaptığı bütün konuşmalarını unutarak, benimle birlikte Gezi parkına gelmesini teklif derdim 🙂
O gençlerin arasına karışıp, onları dinleyerek ve anlamaya çalışarak, önce kendi travmalarımızla yüzleşir; onların umutlarından, cesaretlerinden ve dayanma güçlerinden etkilenip, onlar gibi hayalleri gerçeklerle barıştırmayı öğrenirdik 🙂
O sevgi yumağına ellerimizi uzatarak, gülümseyen gençlere gülümseyerek mutlu olurduk…
En önemlisi de insanları mutlu ederek, mutlu olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlardık 🙂 🙂 🙂
0 Comments