Bir koltuğun anıları-2


0

Yeni bir gün başlamıştı…

Kuşlar, güneşe gülümseyerek daldan dala zıplıyordu. Rüzgar ise ağacın yapraklarıyla flört edercesine, hafif hafif esiyordu.

Sallanan koltuk, uyuşukluğundan silkelenerek konuşmaya başladı:’’ Tanrım, burada olmak çok güzel! Sessizlik, yeşillik ve huzur! Tam da ihtiyacım olan şeyler. Gökyüzünü görebilmek, istediğin zaman ve istediğin kadar bu muhteşem manzaraya bakabilmek. Özgürlük gibisi yok bu dünyada!’’

‘’Yahu, her gün bakmaktan sıkıldığımız, kırk yıldır değişmeyen manzara. Nereden çıktı sabah sabah bu övmeler, özgürlüğe şükretmeler? Sen gece kötü bir rüya mı gördün?’’, diye kıkırdadı yaşlı ağaç.

‘’Sen bizden sıkılmışsın galiba’’ diye dudak büktü güneş ve rüzgar.

Kuşlar ise:’’Eyvah, kavga çıkacak galiba’’ diyerek bir yerlere saklandı.

Ortalığı ağır ve boğucu bir sessizlik kapladı.

‘’Biliyor musunuz, ben bir süre hapishanede kaldım’’ diyerek sessizliği bozdu sallanan koltuk.

‘’Yok, artık orada ne işin vardı’’ diye zıpladı kuşlar.

‘’Yıllardır kocasını öldürmekten hapis yatan bir kadının çocukları, son günlerini daha rahat geçirsin diye beni hediye etmişlerdi.’’

‘’O kadar da değil. Kadın babalarını öldürüyor, onlar ise hediye gönderiyorlar. Tuhaf bir durum’’ diye mırıldandı yaşlı ağaç.

‘’Bana da ilk başta tuhaf gelmişti, ama sonra fikrim değişti. Her evin bir sırrı, bir hikayesi vardır ve istisnasız herkes bir gün birini öldürebilir…’’ diye açıkladı sallanan koltuk.

‘’Anlat bize, anlat! Çok merak ettik’’ diye tutturdu kuşlar.

Güneş ve rüzgar ise köşeye kıvrılarak, dinlemeye hazırlandı.

 

KOCASINI   ÖLDÜRDÜĞÜ   İÇİN   ÖDÜLLENDİRİLEN   ANNE

 

‘’Aylin, elli yaşlarında güzel, bakımlı ve akıllı bir kadına benziyordu. Sabahtan akşama kadar kitap okuyor, spor yapıyor ve arada resim çiziyordu.

Hapishanedeki hayatından memnun görünüyordu. Odasından çıkmasına izin verilmemesine rağmen, şikayet ettiğini hiç görmedim.

Gardiyanlarla pek fazla konuşmuyor, getirilen yemeği itiraz etmeden yiyiyordu.

Haftada bir ziyaretine avukatı geliyordu. Uzun uzun konuşuyorlardı. Çocuklarını soruyor, fotoğraflarını getirmesini istiyordu.

Yaptığı resimleri ona teslim ederken, kime isterse verebileceğini söylüyordu.’’

‘’Merak ettim şimdi kadının çizdiği resimleri. Yetenekli miydi bari? Ne çiziyordu?’’ diye araya girdi rüzgar.

‘’Yetenekli olmasına yetenekliydi de, o tabloları görmenizi istemezdim’’, diye cevap verdi sallanan koltuk.

‘’Niye?’’ diye meraklandı herkes.

‘’Ürpertici, iç karartıcı, ama bir o kadar da gerçekçi resimlerdi. Şiddet ve ölüm ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi…’’

‘’Belki de kadın yüreğindeki acılardan, beynini kemiren düşüncelerden kurtulmak ve vicdanını rahatlatmak için bunları çiziyordu. Belki psikolojik bir rahatsızlığı vardı ve kriz sırasında kocasını öldürdü…’’ diye kendi kendine konuştu yaşlı ağaç.

‘’Resimlerdeki ana konu aslında aldatmaydı, ama öyle ustaca işlenmişti ki, dikkatli bakmazsanız sadece şiddeti ve ölümü görürdünüz.

Sanki bir sırrı vardı ve bu sırrın resimlerden fırlayıp, ortaya çıkmasını istemiyordu. Ama o resimleri yapmadan da duramıyordu’’

‘’Peki, çocukları ziyaretine geliyor muydu?’’ diye sordu kuşlar.

‘’Yok, avukatın dışında kimseyle görüştürmüyorlardı. Çocukları her hafta ona mektup, kitap ve hediye gönderiyordu.

Uzun uzun onlara sarılıp, öpüp koklardı, ama ağlamazdı. Gülümseyerek mektuplarını okur, hemen cevap yazardı. Üniversitede okuyan bir kızı ve oğlu vardı’’

‘’Bu hikaye giderek eski Türk filmi kıvamı almaya başladı. Ne bu ya? Ortada bir cinayet var. Herkes mutlu mesut, hediyeler, koklamalar. Bari bir yerden tavşan çıksın da, hikaye tamamlansın’’, diye söylenmeye başlayan yaşlı ağaç, sinirli sinirli: ‘’Anlatma Allah aşkına daha fazla. İçim daraldı bu insanların garip dünyasından’’diye sözlerini tamamladı.

‘’Hayır! Lütfen anlat! Biz hikayenin sonunu merak ediyoruz. Tavşan, kuş veya yılan da çıksa, öğrenmek istiyoruz’’ diye sitem etmeye başladı kuşlar.

Rüzgar, ağırlığını koyarak ‘’Sen anlat dostum! Güne özgürlük konusuyla başladık madem…

Dinlemek isteyen dinler, dinlemeyense istediğini yapar’’ dedi ve sorun çözüme bağlandı.

‘’Bir gün Aylin’in avukatı hışımla hücreye girdi ve çantasını masaya fırlatarak, bağırmaya başladı:’’Bravo Aylin Hanım, bravo! Beni de kandırdınız ya! Pes doğrusu! Adaleti yanıltmayı bir tarafa bıraksak bile, bunu kendinize nasıl yapabildiniz? Sırrınızı mezara götürmeye inat ederek, on yıldır bu hücrede kuzu kuzu sağlığınızı tüketiyorsunuz. Pes doğrusu, pes!’’

Sonra çantasından çıkardığı teybin düğmesine bastı ve masaya oturarak, sigara içmeye başladı.

‘’Anne, biz artık gerçeğin ortaya çıkmasını istiyoruz. Bizim anlattıklarımız veya anlatabileceklerimiz yeterli olmaz. Senin her şeyi olduğu gibi anlatman şart! Lütfen anne!

Zor olduğunu biliyoruz, ama anlat! Vicdan azabı bitsin artık. Herkes hak ettiğini yaşasın! Seni seviyoruz annem!’’

Teypteki konuşma bitince, hücreye ölüm sessizliği yayıldı.

Bir süre ikisi de konuşmadan sigara içti…

Aylin, gözyaşlarını silerek konuşmaya başladı:’’ Ben bunu çocuklarım için yaptım ve gerekirse yine yaparım. Gerekirse kardeşim gibi ölürüm, ama kıllarına bile zarar vermelerine izin veremem’’

‘’Ne kardeşi? Neden öldü ve ne zaman? Gerçeğin tamamını istiyorum hemen, şimdi…’’ dedi avukat ve konuşmayı kaydetmek için teybin düğmesine bastı.

‘’Adnan, yani kardeşim, babamın evlilik dışı ilişkisinden doğan gayrimeşru çocuğuydu. Egoist bir babanın kariyerini etkilenmemesi için yurt dışında, tek başına büyümek ve yaşamak zorunda kalan oğlu.

Varlığını öğrendiğim günden, öldüğü güne kadar öz kardeşten bile daha yakındık birbirimize.

Türkiye’ye pek gelmezdi, ama biz çocuklarla sık sık ziyaretine gider, beraber çok güzel vakit geçiriyorduk.

Adnan hiç evlenmedi. Uzun süreli ilişkiler bile kurmaktan kaçınırdı. Çünkü evlilikten ve çocuk sahibi olmaktan fobi derecesinde korkardı.

Ama çok romantik ve ince ruhlu bir adamdı. Kız arkadaşları onu öve öve bitiremiyorlardı.

‘’Enişte unutma ‘’kadın bedeni bir keman gibidir, hakkını vererek çalmak için acayip iyi bir müzisyen olmak gerekiyormuş’’ derdi.

Yaşadıklarımdan habersiz, ‘’Ablama keman muamelesi yapmayı beceremezsen, nadide bir çiçek olduğunu  unutma’’ diye takılıyordu.

Oysa kocam, evlendiğimiz günden beri beni aldatıyordu. Her zaman, her yerde, hem de gözümün içine soka soka bunu yapıyordu.

Ben ona sırılsıklam aşık, mutluluktan havalarda uçtuğumuzu zannederken, o kariyerini sağlamlaştırma ve ekonomik gücünü arttırma planları yaparak benimle evlenmişti.

Gerçeği görebildiğimde iki çocuğum dünyaya gelmişti bile. Onları babasız büyütmek istemediğim için de tepkisiz kalmayı ve susmayı öğrendim.

Kocamın bana yıllarca uyguladığı şiddetten ve aldatmalardan habersiz olan kardeşim, onun hatalarının bedelini ödemek zorunda kaldı. Gencecik yaşta mezara girdi. Kocam ise metresiyle yurt dışında fink atıyor’’, diyerek ağlamaya başladı Aylin.

‘’Duyduklarıma inanamadım. Nerdeyse yerimden sıçrayacaktım. Kim ölmüştü, kim cinayeti işlemişti’’ diyen sallanan koltuğa, kuşlar takıldı: ‘’Amma da hikaye! Kuş çıksın, tavşan çıksın derken, galiba aslan çıkacak’’

‘’Sormayın, Aylin’in bundan sonra anlattıklarını zaten nefesimi tutarak dinledim’’

‘’Peki olay gecesi tam olarak ne oldu?’’ diye sordu avukat.

‘’Adnan’ı zor da olsa Türkiye’ye gelmeye ikna etmiş, çocuklarla birlikte Bodrum’a gitmiştik. Kocam, işlerini bahane ederek bize katılmamıştı. Katılmaması da çok iyi olmuştu.

Çok güzel vakit geçirdik. Son tatilimiz olduğunu hissetmiştik sanki birbirimizi doyasıya şımartmış ve şımarmıştık.

Tatil dönüşü evde pek hoş olmayan bir sürprizle karşılaştık.

Kapıyı açıp, içeriye girdiğimizi duymayan kocam ve metresi, salonun ortasında sevişiyorlardı.

Bundan sonra her şey çok hızlı oldu…

Çocuklar:’’Baba, sen ne yapıyorsun?’’ diye bağırdı, kardeşim ise bana mısın demeden kocama girişti.

Ben çaresizce onları ayırmaya çalışırken, bir an kadının kocama bir silah uzattığını gördüm. Sonra kardeşim kanlar içinde yere yığıldı. Çocuklar da ‘’Dayı’’ diye inleyip, bayıldı.

Kocam apar topar giyindi; kimliğini kardeşimin kimliği ile değiştirdi. Silahı da beni elime tutuşturdu ve:’’ İyi dinle, geri zekalı! Sen siniz krizi geçirdin ve kocanı öldürdün! Kocan o yerde yatan salak oluyor. Ben ise kardeşinin yerine geçerek, onun hayatını yaşayacağım! Eğer gerçeği anlatmaya kalkarsan, yemin ederim önce çocukları öldürürüm, sonra da seni’’ dedi ve çekip gitti.

Aylin, gözyaşlarını silerek konuşmaya devam etti:’’Gerçeği istediniz benden, anlattım işte. Çocuklarımı korumanın başka bir yolunu bulamadım bugüne kadar. Peki, bundan sonra onları nasıl koruyacağımı söyler misiniz bana?’’

Avukatın cevabı çok kısa oldu:‘’Hiç merak etmeyin. Ben onun ruhu bile duymadan bulur ve gerekeni yaparım! Nasıl olsa fink attığı o ülkede, idam cezası da kaldırılmış değil. Şimdi hemen gitmem lazım’’ diyerek koşarcasına çıktı.

‘’Vay be! Ne hikayeymiş ama!’’ dedi yaşlı ağaç.

‘’Biz biraz dolaşıp, geliyoruz. Lütfen bir dahaki sefer iç açıcı bir hikaye anlat bize. Yoksa hepimiz depresyona gireriz’’ diyerek uzaklaştı kuşlar.

Rüzgar ve güneş de onların peşinden koştu.

‘’Özgürlük gibisi yok! Burada olmak çok güzel!’’ diye mırıldanarak, sallanmaya başladı koltuk.

 

 

 

 

 


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir