Şarkı ve türkülerdeki çocuk gelinler- Canel Arsel


0

Yaşını başını almış birisi size , ”13 yaşında bir sevgilim olsun istiyorum” dese, nasıl tepki gözterirsiniz?

Kuşkusuz erdem ve ahlak sahibi bir insan, duydukları karşısında irkilir. Sapkın karakterli birisiyle karşı karşıya olduğunu düşünür.

Şimdi madalyonun diğer yüzünü çevirelim. O da ne? Meğer yıllardır televizyon kanallarında, radyolarda, düğün salonlarında, eğlence mekanlarında bu sözler eşliğinde koca koca insanlar halay çekiyor, dans ediyormuş ve ne gariptir ki bunu kimse yadırgamıyormuş.

Örneklere geçmeden önce, bu şarkı ve türkülerde geçen sözlerin süreç içerisinde insanların bilinçaltında nasıl bir kavramsal ilinti kurduğunu, sonrasında bunun nasıl bir yaşam biçimi duygusuna evrildiğini, asıl yoldan çıkmanın ise tam bu noktada oluştuğunu saptayalım.

İnsanlık tarihi, anlatım dili araçları olarak müzik, edebiyat, resim, tiyatro gibi sosyokültürel olgu ve kavramları kullanagelmiştir. Günümüzde bizler, sanatsal üretimlerde kullanılan dilin, takınılan duruşun ne kadar önemli olduğunu bilmek zorundayız.

Şimdi, üzerinde konuştuğumuz şarkı ve türkülerden birkaç örnek verelim: ”Kar yağmış şu harputun başına/ Yeni girmiş on üç on dört yaşına” ; ”Henüz on dört yaşında/ Gür memeler çağında/ Al olmuş yanakları/ Doyum olmaz tadına” ; ”Bir güzel ki on dört yaşına gelince/ Gonca güldür de henüz açılır/ On birinde gonca diye koklarlar” ; ”Yemeni bağlamış telli Başına/ Zülüfleri düşmüş hilal kaşına/ Henüz girmiş on üç on dört yaşına” ; ”O tepeden bu tepeye oyun olur mu/ On beş yaşında da Nafize de hanıma doyum olur mu”:

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat çocuk gelinler sorununu salt şarkı ve türkülerdeki kötü örnekler bağlamında ele almak dar açılı, kısır bir bakış olur. Bu gerçekliğin dinsel ya da inançsal olguları da kapsayan budunsal bir özelliği vardır. Tarikat mensubu bir babanın 6 yaşındaki kızını, yaşını başını almış birine eş olarak verdiği geçen aylarda ortaya çıkmadı mı? Defalarca tanık olduğumuz ve içimizi acıtan bu yaşamlar sosyolojik anlamda travma üreten başka bir durum taşımıyor mu?

Dinsel kavramları kendi gerçekliğinden koparıp temelsiz ve soyut argümanlar öne sürerek kendi sapkın tavırlarına bir dayanak yapanlar bu can alıcı sorunun başka aktörleridir.

Oysa dinimizde, samimi inançlı insanlar nezdinde, kadim Anadolu coğrafyasının kılcallarında bu sapkınların yeri yoktur.

Günün sonunda ”Erkek egemen kültürün, kadın cinsiyeti üzerindeki bu hoyratça tezahürü karşısında ne yapmalı?” sorumuza gelince… Kuşkusuz öncelikle farkındalık duygusu yaratılmalıdır. Eğitim kurumlarından başlayan anlayış değişikliğiyle, bugüne kadar yaşamımızda olağan görünen söylemler ayıklanmalı, TRT repertuvarı gözden geçirmeli, saçma söylemler yerine daha makul sözcükler koyulmalıdır.

Yenilenmesi, değiştirilmesi mümkün olmayan şarkı ve türkülerin repertuvardan tamamen çıkarılması ise en hayırlı olanıdır.

***

Bu yazının çokça okunması ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi gerektiğini düşündüğüm için kendi okuyucularımla da paylaşmak istedim…


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir