Saatlerdir evin içinde volta atmaktan ve duvarlarla konuşmaktan yorulmuştu.
Evin sessizliği onu boğuyordu ve kendini oyalayacak bir şey bulamıyordu.
İçtiği sayısız bitki çayları ve aldığı uyku ilacı da beynini kemiren düşünceleri susturamamıştı. Uyumak istiyordu, ama bedeni direnmekte kararlıydı.
Kapana sıkışmış bir fare gibiydi. Evin içinde dolaşıyor, ama bir çıkış yolu bulamıyordu.
Konuşabilecek, içini boşaltabilecek birine ihtihacı vardı, ama yalnızdı işte ve bundan sonra da hep yalnız olacaktı…
Bu kocaman dünyada yapayalnızdı.
Acaba bütün pencereleri kırsa, avazı çıktığı kadar bağırsa birileri gelip, derdine derman bulur muydu?!.
Yapmasına yapardı da ya gelip onu tımarhaneye tıkarlarsa?
Öyle ya! Bir insanı anlamaya çalışmak ve yardım etmek yerine, kafayı üşüttüğüne karar vermek daha kolaydı…
Kendisi bir çare bulmalıydı… Ama nasıl?!.
Birkaç gün önce okuduğu bir yazıyı hatırladı…
Duygu ve düşüncelerini kağıda dökerek, gerçeklerle yüzleşecekti ve böylece kendi kendini tedavi edecekti.
Boş bir ajanda buldu ve günlerdir girmeye korktuğu yatak odasının kapısını açtı.
Yatağın ortasına oturdu. En sevdiği CD’sini ayarladı ve düşünmeye başladı.
Eskiden Bethoven’in eserleri onu çok rahatlatırdı. Her gece uyumadan önce kitap okurken mutlaka dinlerdi.
Kendini biraz daha iyi hisseder gibi oldu ve gülümsemeye çalıştı.
Aslında genç kızlığından beri hep günlük tutmak istemişti, ama bir türlü zaman ayıramamıştı.
Şimdi zamanı boldu ve canı ne isterse ve nasıl isterse yazabilirdi.
Nasıl olsa yazdıklarını merak edecek ve okuyacak kimse yoktu.
Kalemi aldı ve düşünmeden yazmaya başladı:
* * *
Yine yaz bitti ve sonbahar geldi… Yine hüzün damlacıkları birikmeye başladı yüreğimde… Titriyor aşkım kapıda. Gömlek mi giydirsem, ceket mi? Onu korkutmak da istemiyorum… O özgürlüğü sevdiği için beyaz tişortlerde titremekte… Sonbahar geldi evime…
* * *
Kalkıp pencereyi açtı. Yağmur yağıyordu. Rüzgar saçlarıyla oynamaya başladı.
Yağmurun sesi, Bethoven’in nağmeleriyle birleşince yüreği yine hüzünle doldu.
Evet, sonbahar ondan habersiz gelmişti ve yüreğine yerleşmişti…
Gözyaşlarını silmeden gökyüzüne bakmaya devam etti.
Bu karanlık ve sessiz gecede kendini çok, ama çok yalnız ve çaresiz hissetti…
Dönüp yatak odasını incelemeye başladı.
Her şey o kadar yabancıydı ki?!.
Özellikle yatak ona çok büyük ve biçimsiz göründü.
Yatağın dar geldiği anları hatırladı. Gözyaşları içinde gülümsedi…
Murat’la sevişmeleri bu yatağa sığmazdı.
Tıpkı sevdaları da bu dünyaya sığımadığı gibi…
Kavga ettiklerinde bile ayrı odalarda yatamazlardı… İşte o zaman yatak ve özellikle de yatak örtüsü küçüldükçe küçülürdü…
Çocuklar gibi inatlaşıp örtüyü çekiştirirler, kimin hangi köşede yatacağına bir türlü karar veremiyorlardı…
Ama sabah yine her zamanki gibi sarmaş dolaş uyanırlardı ve kavga ettiklerini bile unuturlardı…
Günlerdir yatak odasına girmeye ve bu yatakta yatmaya cesaret edememişti. Ama şimdi buradaydı işte.
Yazarak acılarıyla yüzleşecekti ve yaşayabilmek için bir çıkış yolu arayacaktı…
Tekrar yatağa oturdu, ajandayı alıp, yazmaya başladı:
* * *
Sana ihtiyacım var! Her zamankinden daha fazla… Bunca uzaklığa ve soğukluğa rağmen… İhtiyacım var!
Ellerim üşüyor…Yüreğim titriyor. Bedenimse kıvrandıkça kıvranıyor. Yüreğimdeki çığlığı bastıramıyorum.
Lütfen gel ve sımsıkı sarıl bana! Korkuyorum. Yağmur gibi akan gözyaşlarımın altında bir sobahar yaprağı gibi kaybolup, yok olmaktan korkuyorum…
Sana ihtiyacım var! Her zamankinden daha fazla… İhtiyacım var!.. Bunca uzaklığa ve soğukluğa rağmen… İhtiyacım var…
* * *
Dönüp Murat’ın yastığını aldı. Sarılıp, sesle ağlamaya başlafdı. Kokusunu taa iliklerinde hissetti… Sesi kulağını tırmaladı…” Seni seviyorum! İnan, gerçekten seviyorum..” dedi.
Gözyaşlarını kurulayıp, etrafına bakındı.
Yalnızdı… Ev sessiz ve karanlıktı. Dışarıda ise sonbahar yağmuru yağıyordu.
Murat asla gelmeyecekti… Bir daha asla kavga etmeyecekler, sevişemeyeceklrdi…
Bu gerçeği nasıl kabullenecek, bu evde onsuz yaşamaya, bu yatakta onsuz yatmaya nasıl alışacaktı?
O gücü kendinde nasıl bulacaktı?!.
Boğuluyordu…
Bu evde daha fazla kalamayacaktı. Giyinip, sokağa çıktı.
Çoktan sabah olmuştu. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Rüzgar ise yaprakları savurdukça savuruyordu…
Yüreği onu Murat’ın mezarına götürüyordu.
Sokaklar bomboştu… Havada hüzün ve yalnızlık kokusu vardı…
Ne yazık ki bir sonbahar kadar yalnızdı ve bu asla değişmeyecekti…
0 Comments