Kapıyı çarpıp, hiç arkama bakmadan gitmek isterdim.
Kaçmak, saklanmak, yok olmak…
Gitmek için binlerce sebebim varken…
Gidişimi, hiç kimsenin umursamayacağını düşünürken.
Gidemiyorum…
Tam tamına 15 yıldır kapıya bakarak gitme hayalleri kurmama rağmen.
Evimin duvarları bile: ”Hadi git artık!..” diye bağırmasına rağmen.
Varlığımı umursamayan kocama rağmen.
Gidemiyorum…
Neden? Bilmiyorum…
Her gece yediğim dayaklardan sonra ağlayarak uyumaya çalışırken gitme planları yapıyorum. Ama sabah kalktığımda beni bir şeyler durduruyor.
Bazen kapıyı açıp dışarı adım atmak üzereyken vazgeçiyorum.
Bazen oturup cesaretsizliğime ağlıyorum. Kendime çok kızıyorum.
Ama gidemiyorum…
Aslında öyle korkak ve kendine güvenmeyen bir kadın değilim. Cahil de değilim.
Liseyi bitirip, iki yıl üniversiteye bile gittim.
Evlenince okumaktan vazgeçtim. Evimin kadını olmak istedim.
İlk başta her gün kocama yemekler pişirmek; çamaşır, alışverişle uğraşmak ve onun işten gelmesini beklemek hoşuma gidiyordu.
Her şeyin mükemmel olması için elimden geleni yapıyordum, ama başaramıyordum.
Kocam beni eleştirecek şeyler hep buluyordu. Belki de attığı dayaklar için bahane arıyordu…
Bir gün yemek sıcak diye şikayet ediyordu, bir gün soğuk diye söyleniyordu.
Bazen çay içmek istemediğini haykırıyordu, bazen de ” çay ister misin” diye sorduğumda üstüme saldırıyordu.
Cinsel hayatımız ise tam bir cehennem azabıydı benim için.
Genelde bir güzel dövdükten sonra sevişmek istiyordu.
Zaten canım acıyordu ve sevişme sırasındaki acılara katlanmak daha da zor oluyordu.
Bir kez bile zevk aldığımı hatırlamıyorum. Orgazm nedir bilmem, ama çok güzel orgazm taklidi yaparım. Daha doğrusu yapmayı öğrendim…
Sevişme sırasında da dayak yememek için…
Bir kez olsun sevişme öncesi veya sonrası bana güzel bir şey söylediğini, sarılıp, öptüğünü hatırlamıyorum.
Zevk alıp almadığını bile anlayamıyordum. Yüzü hep ciddi ve gergindi…
Aslında öyle çok kötü bir adam sayılmazdı.
Yakışıklıydı… İçkisi, kumarı yoktu. Beni aldattığını da zannetmiyorum.
Evden işe, işten eve geliyordu. Kahveye gitmez. Arkadaşlarıyla pek buluşmayı sevmez. Eve de misafir gelmesinden hoşlanmazdı.
Kızımız doğduktan sonra, hele hele yürümeye ve konuşmaya başladıktan sonra biraz değişir gibi oldu.
Onunla saatlerce kahkaha atarak oyun oynuyordu, ama benim yüzüme bile bakmıyordu.
Sadece yemek sırasındaki dayaklardan kurtulmuştum. Kızımızı uyutup, odamıza çekilince kaldığı yerden devam ediyordu tabii ki…
Yıllar geçtikçe ve kızım okula başlayınca evde sıkılmaya başladım. Çalışmak istedim, ama izin vermedi.
Evde bir şeylerle uğraşmaya başladım. Nakış, dikiş, cincik, boncuk…
Yaptıklarımı da arkadaşım dükkanında satıyordu.
Para biriktirmeye başladım, kocamın haberi olmadan.
Kızım da derslerinden arta kalan zamanlarda bana yardım ediyordu.
Kocam evde yokken kızımla çok iyi vakit geçiriyorduk. Müzik, kahkaha eksik olmuyordu.
Ama kocam evdeyken hepimiz sessizliğe bürünüyorduk.
O gülerse biz de gülerdik. O konuşursa biz de ona katılıyorduk…
Para biriktirmeye başlayınca ciddi ciddi gitme hayalleri kurmaya başladım.
Kızım artık 14 yaşındaydı ve her şeyin farkındaydı.
İkimiz için bir ev tutacaktım ve evde çalışmaya devam ederek geçimimizi sağlayabilirdim.
Ama hep kararsızdım. Bir şeyler beni durduruyordu…
Bazen saatlerce oturup, düşünüyordum. Neden kocama katlandığımı bulmaya çalışıyordum…
Evet, onu çok seviyordum. Ama sevmek katlanmak mıdır?
Özellikle de sonu gelmeyen dayaklara neden katlandığımı çözemiyordum.
Sonra bir gün aniden rahatsızlandım.
Gece yarısı korkunç bir karın ağrısıyla uyandım.
Apar topar hastaneye gittik. Yapılan tahlil ve filmlerden sonra ameliyata alındım.
Rahim kanseri olmuştum. Kitle çok büyüktü ve karnıma yayılmaya başlamıştı…
Ameliyattan sonra kocam sabaha kadar başımda bekledi.
Çok ağrılarım vardı ve yapılan ağrı kesicilerin etkisiyle sersemlemiştim. Uykuyla uyanıklık arasında gelip gidiyordum. Kabuslar gördüğüm için de sayıklıyordum…
Bir ara kocamın sesinden irkildim. Ağlıyordu…
Gözlerimi açmadan mırıldandıklarını dinlemeye başladım.
Basbaya ağlıyordu. 15 seneden beri ilk defa onun ağladığını görüyordum.
Saçımı okşuyordu. Dudakları alnımda dolaşıyordu.
”Canım benim! Seni çok seviyorum! Bugüne kadar sana söylemedim, ama ben seni çok sevdim! Ben sana neler yaptım böyle? Ben salağım… Ruh hastasının tekiyim… Lütfen diren!.. Beni bırakma! Söz bir daha canını acıtmayacağım! Sana el kaldırmamak için gerekirse tedavi olacağım… Lütfen sevgilim diren!”
Kulaklarıma inanamadım…
Kocam bana sevgilim diyor ve sevgiden bahsediyordu…
Belki de bir gün bunları duyabilme ve yaşayabilme umuduyla 15 sene bütün o acılara katlanmıştım. Gidememiştim. Gitmek istememe rağmen gidememiştim…
Ve iyi ki de gitmemiştim.
Ağrılarım azaldı ve yüreğim sevgi ve yaşam isteği ile doldu.
Gözlerimi açıp, kocamın yüzüne baktım.
Gülümsüyordu…
Elimi uzatıp, gözyaşlarını sildim. Uzun uzun öpüştük. 15 seneden beri hiç öpüşmediğimiz kadar öpüştük belki de…
Sonra ne mi oldu?
Ameliyattan sonra kocam bana bebek gibi baktı.
Hızla iyileştim. Şimdi kemoterapi oluyorum.
Kocam beni hiç yalnız bırakmıyor.
15 sene kapıya bakarak hayaller kurmuştum. Ama gidememiştim…
Şimdi kanser beni alıp, bir yerlere götürmek istiyor.
Buna izin vermeyeceğim! İyileşeceğim! Hayatta ve kocamla yaşayamadığım bütün güzellikleri yaşamak istiyorum…
Hiç mutlu olmadığım kadar mutlu olmak istiyorum…
0 Comments