Çok kapsamlı araştırmalar yaparak, bol bol deney örnekleri ile destekleyerek yazılmış bir kitap. Psikopatlıkla ilgili öğrenebileceğimiz her şey içinde var 🙂
Her ne kadar Kevın Dutton önsöze, ”Bizim peder de bir psikopattı” diye başlasa da, ortaya koyduğu bilgiler tarafsız ve objektif. Belki de kitabın yazılma amaçlarından biri de, ”Her şeyi genlerin belirlemiyor olduğunu” önce kendine ispatlamak ve bunu bilimsel bir çerçevede ilgilenenlere sunmak 🙂
Evrimsel psikologlara göre biz insanlar korkuyu, yırtıcı hayvanlardan korunmak için bir hayatta kalma mekanizması olarak geliştirmişiz. Psikopatlar ise bize nazaran en zor ve sıkıntılı koşullarda bile korku ve keder, kaygı ve bunalım hissetmiyorlarmış. Onlar strese girmiyorlarmış ve başkalarının strese girdiğini de hissetmiyorlarmış, çünkü anlık ödül vaat eden bir işe odaklandıklarında ”ilgisiz” olana her şeyi perdeliyorlarmış. Duygusal ”at gözlüğü” takıyorlarmış.
Psikopatlığın nasıl ortaya çıktığına dair farklı görüşler olduğunu biliyoruz. Prof. Kent Bailey’in kuramına göre, ”atalarımızın grup içi ve komşu gruplarla vahşi mücadelesi, psikopatlığın – ya da onun deyişiyle ”savaşçı şahin’ in” evrimsel ortaya çıkışında öncü rol oynamış.
Oxford Üniversitesi psikoloji ve evrimsel antropoloji profesörü Robin Dunbar, Bailey’nin iddialarını destekleyerek 9 ila 11 yüzyıl arasında yaşamış vahşi İskandinav ”bersek” leri örnek veriyor: Destanlarda ve tarihi belgelerde adı geçen, gaddar, kendini kaybedecek kadar büyük bir öfkeyle, cinnet geçirircesine savaşan efsanevi Viking savaşçıları. Bazen korunmak için para aldıkları insanlara karşı vahşet uygulayan, tehlikeli bir seçme birlik.
Psikopatlığın ilk klinik tanımlarından biri ise Harvey Cleackley tarafından yapılmış.1941 yılında yazdığı kitabında, ”Psikopat küçük bir gruba, belirli bir kuruluşa veya bazı ideolojilere karşı çıkan biri değil; o insan yaşamının kendisine karşı çıkar. Orda derin bir anlam veya ilham vereci bir yön görmez, yalnızca bazı geçici ve acınası hevesler, durmadan tekrar eden küçük çaplı düş kırıklıkları ve can sıkıntısı verir”.
Psikopatların sürekli bir şeylerle meşgul olmaya ihtiyaçları varmış. Hiçbir şey yapmadan durmak diye bir seçenek yokmuş onlar için.
”Psikopatların ortak bir özelliği varsa, o da paravanın arkasında acımasız bir yırtıcının buz gibi soğuk kalbi çarpıyor olmasına rağmen, kendilerine sıradan insan havası verme konusunda dört dörtlük beceriklidirler” diyor yazar.
Psikopatlar için sözcüklerin, sözcük anlamlarının ötesinde bir derinlik yokmuş. Sözcüklerin duygusal çağrışımları da yokmuş. Onların aşırı tehlike karşısında bu derece serinkanlı, sakin ve kontrollü kalabilmelerinin, ödül odaklı olmalarının ve risk alabilmelerinin nedeni de buymuş. ”Beyinleri kelimenin gerçek anlamında diğerlerimize göre daha kısık çalışır”.
Psikopat katiller ile diğer katiller arasındaki farkı şöyle sıralıyor yazar: ”Psikopatlar yemek, seks veya para gibi fiziksel ihtiyaçlara iki kat daha fazla sözcük kullanırken, psikopat olmayanlar aile, din ve inanç gibi sosyal ihtiyaçları öne çıkarıyormuş. Üstelik iki grubun suç işlemedeki nedenler de farklılıklar gösteriyor. Psikopat katillerin ”çünkü”, ”böylece”, ”bu sayede” gibi bağlaçları daha çok kullandığı ortaya çıkmış. Sanki cinayet, belirli bir amaca ulaşmak için halledilmesi gereken bir işmişçesine. Psikopat, bedeli ne olursa olsun ödülün peşini bırakmıyor. Sonunun nereye varacağını umursamıyor ve riskleri elinin tersiyle itiyor”.
Basit bir anlatımla psikopatlığın 7 çekirdek ilkesi var:
Acımasızlık
Cazibe
Odaklanma
Zihinsel sağlamılık
Korkusuzluk
Farkındalık
Eylem
Ben kitabı okurken psikopatları kendimce üç gruba ayırdım:
Psikopat olarak doğanlar
Psikopat olmak zorunda kalanlar
Psikopatlığı sadece başarı silahı olarak kullananlar
Şimdiye kadar anlatılanlar psikopat olarak doğanlar için geçerli.
Özel TİM,FBI, KGB ve benzeri eğitimlere katılanları ben psikopat olmak zorunda kalanlar grubuna dahil ediyorum…
Bir insanın her anlamda sınırlarını zorlayacak, şiddet dolu eğitimlerin amacı profesyonel katil yaratmak gibi görünmese de, sonuç bu (:
Bu tür eğitime katılan bir kişinin şu sözleri beni çok etkiledi, ”Seni yıldıran şey şiddet değil. Şiddet tehdididir. Korkunç bir şeyin, hem de birazdan olacağına dair kanserojen düşünce süreci”.
Gelelim psikopatlığı başarı silahı olarak kullananlara: Cerrahlar( özellikle de beyin cerrahları),en başarılı borsacılar, çoğu CEO’lar ve en başarılı avukatlar. Yazarın deyimiyle, ”psikopatik yeteneğini avantaja dönüştürebilecek olanlar”.
Kevın Dutton, acımasız, soğuk ve baskı altında konsantrasyonunu kaybetmeyen bir beyin cerrahı olan James Geraghty’nin sözlerini paylaşarak, bunun doğruluğunun altını çiziyor: ”Ameliyat ettiğim kişilere hiçbir şefkatim yok. Buna imkanlar elvermiyor. Ameliyathanede başka biri oluyorum; soğuk, kalpsiz bir makine, matkap ve testerenin bir uzantısı. Beyni kar hattında kesip biçerken duygular amaca hizmet etmiyor. Duygu boşa harcanan bir enerjidir ve işleri zorlaştırır. Yıllar içinde hepsini söküp attım”.
Yazıyı çok uzattığımı farkındayım, ama üzerine düşünüp, fikir üretilebilecek çok şey var kitapta…
Ermişlerle psikopatların ortak noktaları mesela çok ilginç. Pozitif psikopati kavramına dahil edilen askerler, emniyet teşkilatı, itfaiyeciler mesela… ”Kahraman nüfus olarak değerlendirilen bu kişilerin, çoğunluğun iyiliğini düşünen bir kesim olsa da, katı bir kişiliğe sahip olmaları”. Yani onlarda da korkusuzluk, baskınlık ve soğuk kalplik söz konusu olması.
Psikopatların empati kurup kurmama konusuna gelince…
Uzmanlar düne kadar psikopatların empati kuramadıklarını savunuyorlardı. Çünkü onların uyuşuk amigdalaları yüzünden normal insanlar gibi hissetmediklerini düşünüyorlardı. Ama son yıllarda psikopatların empati kurduklarına dair örnekler ve bilgiler artmaya başladı…
27 yıllık FBI ajanı James Beasley’ e göre, seri katillerin empati yoksunu oldukları fikri gerçeği yansıtmıyor. ”Sadist seri katil dediklerimiz, öldürmeyi amaç edinmişlerdir. Bunlar için empati, hatta gelişmiş empati, iki önemli fayda sağlar. Belirli bir seviyede bilişsel empati, bir nebze ”zihin kuramı” sadist seri katil için hayati bir gerekliliktir. Öte yandan bir derece duygusal empatinin de olması gerekir. Başka türlü kurbanların acı çekmesinden, onları dövmekten, işkence yapmaktan nasıl zevk alacak”.
Okunması oldukça zor bir kitap. Her satırıyla düşünmek, sorgulamak ve kıyaslamak için fazlasıyla malzeme var. İlginç olan da şu ki, okurken insan sık sık aynayı kendine çevirme ihtiyacı hissediyor. Hatta acaba bende de birazcık psikopatlık var mı acaba sorusunu da sorduruyor 🙂
Ama başarılı bir avukatın da söylediği gibi, ”Psikopatlık modern zamanlar için bir ihtiyaç gibi. Eğer ölçülü dozlarda alırsanız son derece faydalı olabilir. Psikopatlık birçok varoluşsal rahatsızlığı dindirebilir, bizi kurban olmaktan koruyabilir” 🙂
Okumadıysanız mutlaka okuyu derim.
0 Comments