Keşke kısa film olarak çekilseydi dedirten bir film 🙁
Hikaye çok güzel aslında…
Farklı umutları ve farklı hayalleri olan üç kişinin hayatı tesadüfen bir noktada kesişiyor. Günün büyük bir kısmını geçirdikleri Boğaziçi köprüsünde…
Her ne kadar farklı olsalar da, ortak noktaları da az değil. Çünkü yalnızlığın tam ortasında yüzerken, çalışmak ve mutlu olmak için çırpınıyor her biri 🙂
Çırpınmasına çırpınıyorlar, ama boşuna çırpınıyorlarmış gibi bir anlatım söz konusu…
Kahramanlardan en küçüğü olan Fikret, hiç okula gitmemiş ve bundan dolayı da kendine düzgün bir iş bulamıyor ve köprüde, kaçak çiçek satarak hayatta kalmaya çalışıyor:(
Murat ise trafik polisi olarak köprüde çalışmaktadır…
Hiç alışamadığı bu şehirde, trafiğin ve kalabalığın tam ortasında kendini fazlasıyla yalnız hissetmektedir. O yüzden her gece internette kendine kız arkadaşı aramaktadır. Ama bulma şansı yoktur, çünkü bu şehrin adamı değildir.
Olma şansı da yoktur. O yüzden de bu şehirden gitmeyi çare olarak görmektedir 🙁
Üçüncü kahraman Umut ise aralarında mutluluğu yakalama şansı daha fazlaymış gibi görünen kişidir.
Çünkü evlidir ve karısını mutlu etmek için elinden geleni yapmaktadır…
Ama bütün gün dolmuşuyla köprünün bir tarafından, öbür tarafına geçmekten ve insanlarla uğraşmaktan yorgun argın evine dönünce, karısının bitmek bilmeyen şikayetlerini dinlemek zorundadır 🙁
Evet, yollarda yaşayan bu üç kişinin yaşadıkları, gerçek hayatın ta kendisi…
Ama çok karamsar bir tablo çiziliyor. Mutlu olma şansları olmadığı gerçeğin altı defalarca çiziliyor 🙁
Öyle ki seyredeni bunaltıyor 🙁
Aslında fazlasıyla uzatılmış sahneler, lüzumsuz sessizlikler olmasa; belgesel tadında ve kısa film formatında kalsaymış çok daha iyi olurmuş…
O zaman verilmek istenen mesaj daha iyi anlaşılmış olurdu 🙂
Çünkü seyirci bunaldığı zaman, anlamak için kafa yormaz. Filmi seyretmekten vazgeçer 🙁
0 Comments