‘’Artık sevişmem lazım anne! Öyle ya da böyle sevişmem lazım. Kazık kadar oldum. Otuz beş yaşındayım yaa?!.
Benim yaşımdakiler birkaç kez aşık oldu, evlendi, ayrıldı, çocuk doğurdu, ihanete uğradı, ihanet etti… Ya ben?!.’’
Genç kadın elindeki fotoğrafa kızgın kızgın bakarak, konuşmaya devam etti:
‘’Hem bu defa istesen de engel olamazsın anne. Çok kararlıyım.’’
‘’Bu adamı tanıyor musun’’ der gibi bakıyordu annesi ona.
‘’Tanımıyorum anne, tanımıyorum! Ayrıca tanımak da istemiyorum! Sadece sevişmek istiyorum. Sana ne ya? Bu benim hayatım. Ne istersem onu yaparım. Öyle bakma anne! Öyle bakma!’’
‘’Hiçbir şeyin eksik değil. Paran, pulun var. Daha ne istiyorsun?’’ teranesini duymak istemiyorum.
‘’Her şeyim var öyle mi?!.Ama ben yokum, ben… Sayenizde benim bir hayatım yok! Olmadı…Kusura bakma ama artık olmalı!
Sen öleli beş sene oldu, babam öleli ise on sene. Sizin yüzünüzden hayatı ve insanları tanıyamadım. Tek başıma sokağa bile çıkamadım. Değil erkek arkadaşım, kız arkadaşım bile olmadı. Üniversiteye bile her gün babam götürüp, getirdi. Bir mahküm hayatı yaşattınız bana… Pısırık, kişiliksiz ve korkak biri olup çıktım…’’
Genç kadın elindeki fotoğrafı yere attı.
‘’Bana nankör deme anne! Beni çıldırtma! Hayatınızı bana adadığınızı, beni mutlu etmek için bunları yaptığınızı söyleme! Ben hiçbir zaman mutlu olmadım. Mutluluğun ne olduğunu bile öğrenemedim. Her şeye siz karar veriyordunuz. Ama artık bitti… Buraya kadar!’’
Müziğin sesini açtı. Etrafı toparlamaya başladı. Kitaplığın tozunu aldı. Kitapları düzeltirken babasının fotoğrafı yere düştü.
Alıp, yerine koyarken babasının hüzünlü bakışını yakaladı.
‘’Kızım, senin üzülmeni istemiyorum. Sen öyle tecrübesizsin ki, kolayca aldanabilirsin’’ der gibi bakıyordu.
‘’Hayır baba, senin söylediklerine kulak asmayacağım. Hem öyle bakma bana! Sen çok mu iyi davrandın anneme? Onu çok mu mutlu ettin? Bir kez olsun annemin güldüğünü, mutluluktan havalara uçtuğunu görmedim. Görevi sana hızmet etmekti bu hayatta!
Evden dışarı çıkması, televizyon seyretmesi, müzik dinlemesi bile yasaktı. Haftada bir kez dışarı çıkabiliyordu, o da seninle beraber alışveriş yapmak için’’…
‘’Şunu getir, bunu götür, yemek hazır mı, ilaçlarım nerede’nin dışında şu kadının elini tutarak ve gözlerinin içine bakarak onunla hiç konuştun mu?
‘’Ben sizin için köpek gibi çalışıyorum’un dışında başka bir cümle duymadım ben bu evde. Ben senden bu şatafatı, bu evleri, bu serveti istedim mi?’’
Birden bir tokat sesi duyuldu. Genç kadın elini yanağına götürdü ve korkudan ayakları titremeye başladı.
Yere düşmüş fotoğraftan babası ona meydan okuyordu sanki.
‘’Seni gidi nankör! Prensesler gibi büyüttük, en iyi okullarda okuttuk. Karşılığı bu mu olmalıydı?’’
‘’Evet, altın kafeste büyüdük, en iyi okullarda okuduk. Sonra da turşumuz kuruldu ve eve kapatıldık. Artık beni korkutamazsın baba!
Sen annemle beni eve hapsederken, sekreterinle eğlenmesini biliyordun ama?!.
Sonra da utanmadan eve gelip, namus nutukları çekiyordun. Yediğin haltlardan haberimizin olmadığını mı zannediyordun?
Mükemmel bir baba, mükemmel bir koca, namus abidesi bir işadamı rolünü çok severdin. Ama kendinden başkasını kandıramazdın’’.
Genç kadın, babasının fotoğrafını küçük küçük parçalara yırtıp, çöpe attı.
‘’Senin yerin orası işte! Of ya, kurtuldum zincirlerinden! Ben bunu şimdiye kadar niye yapmadım ki?’’
‘’Adam öleli on sene olmuş ben hala ondan korkuyorum ve hala onun saçma sapan kuralları çerçevesinde yaşıyorum. Yaşamak denirse buna tabii ki?!. Bugün her şey değişmeli…’’
Çok gerilmişti. Rahatlamak için bir şeyler içmek istedi. Pasiflora şişesini eline aldı, sonra birden vazgeçti ve şişeyi çöpe attı.
Bu yaşına kadar hiç içki içmemişti… Şarap şişesini aldı:’’Bugün bütün ilklerin günü olsun’’ diyerek içmeye başladı.
Banyoya koşup duş aldı. Elbisesini giydi ve güzel bir makyaj yaptı.
Kendini çok heyecanlı, mutlu ve garip hissediyordu.
Yirmi yaşında yaşaması gereken şeyleri otuz beş yaşında yaşayacaktı. En cahil olduğu konuya da balıklama dalmak üzereydi. Ne olacağını, nasıl olacağını düşünmek istemiyordu…
Parfümünü sıkmış, aynada kendine bakarken kapı çaldı.
Genç kadın heyecanlandı. Tam kapıyı açmaya gidiyordu ki bir çığlık onu durdurdu.
Annesinin sesini duyar gibi oldu. Fotoğrafını eline aldı:
‘’Kızım ya bu adam senin canını acıtırsa, seni üzerse? Ben mezardan çıkıp seni koruyamam, yardım edemem!’’
‘’Merak etme anne, hiçbir erkek beni babam kadar üzemez, canımı acıtamaz. Kendimi korumasını öğrenmeliyim ve artık sevişmelim anne! Seni seviyorum!’’ diyerek, fotoğrafı öptü ve çekmeceye koydu…
Kapıyı açtı. Karşısında duran erkeğe sarıldı ve ‘’Uzun yıllardır seni bekliyorum’’ dedi.
Ağustos 2011
0 Comments