‘’Seni, bütün erkeklerden vazgeçirebilecek kadar sevdiğin adamı çok merak ediyorum’’ dedi adam. Aradığı cevabı gözlerinde bulmak istercesine baktı.
Kadın gülümsedi. Önündeki dosyaları çantasına koyup, çıkmaya hazırlandı. ‘’Fazla merak iyi değildir. Toplantımız bittiğine göre ben çıkıyorum. Oğlumun tenis maçına yetişmem lazım. Evde çalışır, dosyayı yarın sabah masana bırakırım. Hoşça kal’’ dedi kadın.
Adam onun gitmesine engel olmak istedi. Aşıktı bu kadına. Her an onu düşünüyor, hayaller kuruyordu. On yıldır birlikte çalışıyorlardı. Çok iyi anlaşıyorlardı, ama birbirini fazla tanımıyorlardı. Birisi ona, ‘’Ortağını anlat’’ dese, ‘’Üç çocuk annesi, evli bir kadın tablosu çiziyor derdi. Ama kocasını kimse tanımıyordu. Bir kez bile olsun onları birlikte gören olmamıştı.
‘’Zamanı geldi galiba’’ diye mırıldandı. Arabasına koştu ve sevdiği kadını takip etmeye başladı. Arabasına koştu ve sevdiği kadını takip etmeye başladı.
Gerçekten oğlunun maçına gitmişti. Maç sonrası bir şeyler içip, sohbet ettiler. Sonra alışveriş merkezine gittiler. Bahçeli bir evin önünde park ettiklerinde, birbirine çok benzeyen iki kız çocuğu onlara doğru koştu. Hep beraber paketleri eve doğru taşıdılar.
İki saat kadar evin önünde, arabasında bekledi. Tam gitmek üzereyken, onu kızlarıyla birlikte çıktığını gördü. Konuşmalarından kuaföre gittiklerini anladı.
‘’Bakalım bu koca gerçekten var mı?’’ diye söylenerek, fotoğraf makinesini alıp, arabadan indi. Kapıyı çaldı.
‘’Baba, bir gazeteci seni görmeye gelmiş. İçeri alıyorum’’ diye seslendi oğlan. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, onu salona götürdü.
Kendini kocaman bir salonun ortasında buldu. Bilgisayarın önünde oturan adamı görünce nefesi daraldı.
‘’Sizi bugün beklemiyordum, ama gelmişsiniz artık. Anlaştığımız gibi ama, fotoğraf çekmek yok’’ dedi adam.
O da, ‘’Tabi, tabi’’ diyebildi ancak ve en yakın koltuğun üzerine çöktü. İstanbul’un en çılgın projelerin mimarı karşısında oturuyordu. Kolları yoktu ve bilgisayarı ayaklarıyla kullanıyordu. ‘’Ben bilmiyordum’’ diye fısıldadı.
‘’Üzülmeyin. Ailem ve doktorlarım dışında kimse bilmiyor zaten. Yıllardır evden dışarı çıkmıyorum. Durumu kabullenmem ve alışmam uzun sürdü. Ama benim karım bir melektir. Bana gerçeklerle yüzleşerek hayatta kalmayı ve hayatı sevmeyi öğretti’’.
Bilgisayarın ekranını ona doğru çevirerek konuşmaya devam etti, ‘’Bu benim son projem. Siz de zaten benimle bu projeyle ilgili konuşmak istiyordunuz değil mi?’’ dedi adam ve gülümsedi.
‘’Ben aslında gazeteci değilim’’ demeye başlamıştı ki gürültüyle kızlar salona girdi. Peşlerinden de anneleri geldi.
‘’Hayatım, neler anlatıyorsun benim ortağıma? Yoksa beni mi şikayet ediyorsun?’’ dedi kadın ve kocasına sarıldı.
Adam kahkaha atarak, ‘’Hay Allah, ben onu gazeteci zannettim ve hayat hikayemi bir güzel anlattım. Canınızı sıkmadım inşallah?’’.
‘’Yoo, hayır. Ben sadece acil bir seyahate çıkacağımı söylemeye gelmiştim’’ diye kekeledi. ‘’Gitmeliyim’’ dedi ve koşarcasına dışarı çıkıp, arabasına bindi.
Evine gidip, soğuk bir duş aldıktan sonra ancak kendine gelebildi. Sigarasını yakarken bir Meksika sözünü hatırladı: ‘’Kişi oynamayı öğrenmeden önce kaybetmeyi öğrenmelidir’’.
0 Comments