Okuduğum kitapta karşıma çıktı bu antik Çin fablı.
Xua-Xua- Şiva-Şiva diye okunuyormuş ve insan öncesi kadın anlamına gelirmiş. Sıra dışı tiyatro keşfini anlatan bu masala göre, bu keşfi yapan erkek değil kadınmış 🙂
Homo sapiens ve Homo habilis’ten çok önce yaşamış olan Xua-Xua kadın öncesi ve erkek öncesi bir varlıkmış.
Bu varlıklar kendilerini daha iyi koruyabilmek için sürüler halinde yaşarmış. Dağlardan ovaya, karadan denize dolaşıp, beslenmek için diğer hayvanları öldürerek, ağaçlardan meyve ve yaprak toplayarak beslenirlermiş. Nehirlerden su içip, kayalıklardaki derin mağaralarda uyurlarmış. Sözlü bir dilin var olmadığı bir çağ söz konusu.
Xua-Xua sürüdeki en güzel dişiymiş. Li-Peng ise en güçlü erkekmiş. Birbirlerinden etkilenmişler. Birlikte üzmeye, ağaçlara ve dağlara tırmanmaya başlamışlar. Birbirlerini koklamayı, dokunmayı, sarılmayı sevmişler ve elbetteki sevişmeyi. Yani iki insan öncesi varlığın olabileceği kadar mutlu olmuşlar.
Bir gün Xua-Xua bedenin değiştiğini fark etmiş. Karnı büyümeye başlayınca utanmaya ve Li-Peng’ten uzak durmaya başlamış. Bir süre sonra yalnız kalmayı ve karnını seyretmeyi sevmeye başlamış. Bir gece tam uyumak üzereyken karnın hareket ettiğini hissetmiş. Hatta sağdan sola, soldan sağ bile kayıyormuş.
Xua-Xua bedenindeki ve ruhundaki değişikliklerle ilgilenirken, Li- Pengi unutmuş. Li-Peng ise iyi terbiyeli bir seyirci gibi korku ve üzüntü ile onu sadece uzaktan seyrediyormuş. Aklı ermediği eylemlerine seyirci kalıp, harekete geçmeden izlemiş.
Annesinin rahmindeki Lig-Lig-Le büyüdükçe büyüyormuş, fakat kendi bedenin sınırlarını ve limitlerini tanımlayamıyormuş. Algılayabildiği tek şey seslermiş. Annesinin ve kendisinin kalp atışları, hızla akan kan, mideden gelen sesler ve dışarıdan gelen sesler. Yani ilk ortaya çıkan duygu işitme duygusudur. İlk net duyumlar akustiktir ve düzenlenmeleri gerekiyor. Bu yüzden müzik en eski sanattır, en derin kökeni rahimdedir. Doğumdan önce yaratılmış, insan öncesi bir sanattır. Diğer sanatlar diğer duyuların açığa çıkmasının ardından ortaya çıkmıştır.
Parlak ve güneşli bir gün Xua-Xua nehir kıyısında çocuğunu doğurmuş. Li-Peng hala korkarak ve harekete geçmeden bir ağacın arkasından seyretmeye devam etmiş.
Xua-Xua çocuğuna bakmış, fakat ne olduğunu anlamamış. Onun için bu bir sihirmiş. Bu küçük beden, kendi bedenin bir parçasıymış. İçinde durmuş, şimdi dışarıdaymış, ama şüphesiz o kendisiymiş. Anne ve çocuk aynı ve tekmiş. Kanıtı da bu küçük bedenin memesini emerek büyük bedenle birleşmek ve geri dönmek istemesiymiş. Xua-Xua kendine güven duymuş. O her ikisiymiş, her iki beden de oymuş.
Liğ-Lig-Le büyümüş, kendi iki ayağa üzerinde yürümeye öğrenmiş. Büyük bedendeki süt dışında, başka şeylerle de beslenmeyi öğrenmiş. Bunları öğrendikten sonra da büyük bedene itaat etmeyecek kadar bağımsızlaşmış.
Xua-Xua bundan çok korkmuş. Onun bu küçük, sevgili parçası tarafından yürütülen bir isyan çıkmış. Her ikisi de Xua-Xua’mış sözde. Fakat onun bir parçası hileler, yaramazlıklar yapıyor, itaat etmiyormuş.
Bir gün Xua-Xua uyurken Lig-Lig-Le ondan önce uyanmış. Bunu gören Li-Peng onun dikkatini çekmiş ve peşinden gelmesini sağlamış. Lig-Peng, Lig-Lig-Le’ye nasıl avlanacağını ve nasıl balık tutacağını öğretmiş. Yeni şeyler öğrenince Lig-Lig-Le çok mutlu olmuş.
Xua-Xua uyanıp, küçük bedeninin bulamayınca mutsuz olmuş. Ağladıkça ağlamış. Küçük parçasını kaybettiğini düşünmüş.
Aynı sürüye ait oldukları için bir süre sonra üçü karşılaşmış. Xua-Xua bebek bedenini geri almak istemiş, fakat o reddetmiş. Çünkü annesinin bilmediği şeyleri öğreten babasıyla da mutluymuş.
Xua-Xua kendi bedeninden doğmuş olsa da, küçük bedenin de kendi ihtiyaçları ve istekleri olan, farklı birisi olduğunu kabul etmek zorunda kalmış. Her ikisinin de kendi duyguları olan, farklı varlıklar olduğunu anlamış. Yani Xua-Xua kendi bedenine bakarak, cevaplar aramış ve bulmuş. O anda tiyatro keşfedilmiş 🙂
Xua-Xua’nın bebeği geri alıp, onu tamamen kendine mal etmekten vazgeçtiği an, onun başka birisi olduğunu kabul ettiği, kendine bakıp bir parçasını boşalttığı an, aynı zamanda hem oyuncu, hem de seyircidir. Seyirci- oyuncudur.
Tiyatronun keşfi ile bu varlık insana dönüşür. Tiyatro budur: kendimize bakma sanatı.
Yani bu antik Çin fabıla göre tiyatroyu keşfeden kadınlar. Erkekler sadece bu sanatı çaldı ve çağalar boyunca kadınlar oyuncu, hatta seyirci olarak da dışlandı. Bazı dönemlerde kadın rolleri bile erkekler tarafından oynanmış. Mesela Shakespeare zamanında genç erkekler kraliçeleri oynarmış 🙂
0 Comments