Başını dik tutan hüzün


0

Ona öyle öğretildi! Öyle bildi! Öyle yaptı!

Ne yaşarsa yaşasın başını hep dik tuttu.

İçi kan ağlasa da, acıdan kıvransa da, gözlerinden hüzün fışkırsa da boynunu büküp ağlayıp, sızlanmadı.

Direndi ve savaştı!..

Ömür boyu öyle bir direndi ki ancak bir ordu onun atlattığı badireleri ve kazandığı savaşları kazanabilirdi…

Hayatı, olumsuzlukları ve acıları hep tek başına göğüsledi.

Çevresi ona değer veren, sözüm ona seven insanlarla doluydu:.. Kocası, annesi, babası, kardeşleri, çocukları, arkadaşları…

Birçoğu seyredip, sürekli eleştiriyordu. Akıl veren çoktu, ama yardım eden yoktu.

Ne zaman pes edeceğini, tökezleyip düşeceğini bekleyenler de az değildi…

Çok farklı, özel ve güzel bir kadındı.

Ama güzel ve farklı olmak için, hele hele farklılığını fark ettirmek için bir şey yapmazdı. Tam tersine dikkat çekmeyi hiç sevmezdi.

Kendine öyle aşırı bakan bir kadın da değildi.

Fazla konuşmayı, kendini ve hayatını anlatmayı veya boş boş oturup dedikodu yapmayı sevmezdi.

Evi, eşi ve çocuklarıyla ilgilenmeyi severdi. Boş zamanlarında ise kitap okur, el işiyle uğraşırdı.

Dikkat çekmek istemese de farklılığı her zaman ve her yerde fark edildi. Bu da çevresindeki birçok insana battı.

Küçük küçük kıskançlıkların, önüne konulan sebepsiz engellerin de savaşını vermek zorunda kaldı ömür boyu.

Çevresindeki herkesi memnun etmek için elinden geleni yaptı.

Gerektiğinde aç, susuz, uykusuz kaldı, ama her şeye ve herkese yetişmeye çalıştı.

Yaptığı iyiliklerin ve yardımların takdir edilmesini beklemedi. Hatta yaptıklarının birçoğunu bilinmesini bile istemedi.

Tek derdi insanları mutlu etmekti ve onları mutlu ederken de mutlu olmaktı.

Yaptığı birçok iyilik cezalandırıldı. Fedakarlıkları ise çabucak unutuldu.

Aldırmadı…

Mutlu olmasını engellemeye çalışan, hayatını zorlaştıran ve üzülmesini bekleyenlere rağmen o bildiğinden şaşmadı.

İnatçıydı…

Kırıldığı, üzüldüğü, ağladığı bilinsin, görülsün istemedi.

Çünkü ona öyle öğretildi!.. Öyle bildi!.. Öyle yaptı!..

Yüreği kan ağlasa da gözlerinden hüzün fışkırsa da başını hep dik tuttu…

Sessizliğin sesini severdi!..

Ona sığınır, huzur bulur, yaralanmış yüreğini ve ruhunu onunla tamir etmeye çalışırdı…

Tartışmayı, kavga etmeyi hiç sevmezdi. Onun ötesinde beceremezdi de…

Yüksek sesle konuşan gerçeklerin karşısında kör ve sağır olan insanların önünde susmayı tercih etti…

Onları vicdanlarıyla baş başa bıraktı.

Konuşmanın anlamsızlığını, üzmenin ve acı çektirmenin lüzümsuzluğunu fark etmelerini dileyerek.

O bütün kızgınlıklarını ve kırgınlıklarını mezarına götürüp, gömmeye niyetliydi.

Mezarına götüreceği çok fazla şey olmasına rağmen…

Yaşayamadığı çocukluğunu ve gençliğini; gerçekleştiremediği hayallerini; doyasıya yaşayamadan yarım kalan sevdasını da götürecekti…

Kocası onu 15 sene önce erkenden ve ani bir şekilde terk etti…

Ölü bulundu. Uyurken kalp krizi geçirmişti.

Ani gidişini atlatabilmek, yokluğuna alışabilmek çok zordu.

Acısını yüreğine gömmeye çalıştı ve sessizliğin sesine sığındı…

Çünkü ona öyle öğretildi!.. Öyle bildi!.. Öyle yaptı!..

Acı içinde kıvranan yüreğine, gözlerinden akıp taşan ve bütün vücudunu saran hüzün dalgasına rağmen başını dik tuttu…

Sevdiği adamın peşinden gitmeyi çok istedi, ama yapamadı.

Çocuklarına ve özellikle de torununa kıyamadı…

Günlerce mezarın başına oturup, onunla konuştu.

Nasıl tanıştıklarını, nasıl evlendiklerini, yaşadıkları küçük küçük mutlulukları hatırlayıp, tekrar tekrar yaşadı…

Kocasını çok sevmişti ve seve seve kendi hayatından vazgeçip, onun hayatını ve onun istediği gibi yaşamıştı.

”..Sevmek, başkasının hayatını yaşamaktır..” demişti Balzak.

O da öyle düşünüyordu.

30 sene onun gözleriyle hayata bakmış, onun yüreğinin içinde yaşatmıştı kendi yüreğini, hayalerini ve isteklerini.

Kocası onun için nefes almak, yaşamak demekti.

O yüzden onun yanına gitmek ve hep onunla birlikte olmak istedi…

Ama yapamadı ve yapmadı.

Ayakta dimdik durup, savaşmaya devam etti.

Çocuklarını ve torununu mutlu etmeye çalışarak, kendini ve kocasının ruhunu mutlu etti.

Yaşının ilerlediğine bakmadan, vücudunu saran hastalıklara aldırmadan dimdik ayakta durdu.

Kanser olduğunu öğrendiğinde de tökezlemedi. Ağlayıp, sızlanmadı…

Var gücüyle savaşmaya devam etti!

Kendisi için değil?!. Çocukları için! Torunu için!..

Başını hep dik tuttu. Acılar içinde kıvranırken bile hep gülümsemeye çalıştı.

Çünkü ona öyle öğretildi!.. Öyle bildi!.. Öyle yaptı!..

 


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir