Yeni yıla bir öykü kitabı okuyarak başlamak istedim. Hem de en sevdiği öykücünün kitabıyla 🙂
”Madam Tellıer’nin evi” kitabını 20 yıl aradan sonra ikinci kez okumama rağmen ;bazen zevkle, bazen hüzünlenerek, ama her satırdan hayranlık duyarak okudum.
Hüzünlenmemek elde değil, çünkü ele alınan zengin konu çeşitliliği söz konusu olsa bile; en çok ölüm, yalnızlık ve delilik etrafında dönüp dolaşan, melankolik ve kötümser bir dünya önümüze seriliyor.
”Ruh, gerçek dışı ve olası bir dünyaya uçtuğunda, düşlerden uyanmak ne kadar gariptir! Bu düşlerde insanı hiçbir şey şaşırtmaz, dizginlerinden çıkmış olan düşler artık komik olanla, üzücü olanı ayırt etmez…”
Beni en çok etkileyen, hatta derinden sarsan ”Bayan Hermet” öyküsü oldu.
Oğlunun hastalığını kabullenemeyen, kabullenmemek için gerçek dünyayla bağlarını koparan bir annenin çaresizce çırpınmasından etkilenmemek elde değil.
”Deliler garip düşlerin oluşturduğu gizemli bir ülkede, bunaklık denilen şeyin o içine girilmez bulutu içinde yaşarlar. Onlar için olanaksız diye bir şey yoktur…”
”Gerdanlık” ve ”Yağ tulumu” öykülerini de çok sevdim.
İnsanların her çağda, duruma göre ne kadar çıkarcı, acımasız ve balık hafızalı olabileceğini ”Yağ tulumu” öyküsünde çok güzel anlatılmış.
”Gerdanlık” öyküsünde ise birçok kadın kendinden bir şeyler bulabilir.
Çünkü yazarın da söylediği gibi, Yaşamın şansları çok garip ve değişkendir. İnsanı kurtarmak ya da yok etmek için nasıl da ufacık bir şey yeterli olabiliyor…”
Öykü okumayı sevenlere tevsiye ederim 🙂
0 Comments