”Ölüm huzura giden yolmuş…”
Bu filmi Gülden Üner’in tavsiyesiyle seyrettim.
Varoluş konusu üzerinde beyin jimnastiği yapmak isteyenlere bire bir 🙂
Ben sevdim.
Film bitince, eğer bir daha seyredersem varoluş denkleminin bir başka çözüm yolunu veya çözüm yolun üzerindeki bir başka ayrıntıyı keşfedeceğimi düşündüm.
Sonuç yine aynı olsa da…
2006 yapımı olan bu filmin yönetmeni Darren Aronofsky’nin tarzından çok etkilendiğimi itiraf edebilirim. Şimdiye kadar onu keşfetmemiş olmam, benim için büyük bir kayıp olduğunu da 🙁
Yani ilk fırsatta diğer filmlerini de seyretmeye niyetliyim.
Tarih, Din, Bilim-kurgu ve Dram karışımı olan bu film belli ki çok kafa yorarak; sağlam araştırıp, inceleyerek yapılmış.
Çok karmaşık matematik denklemi gibi görünen veya görülmesi istenen; ama aslında sadece başlangıç noktasıyla bitiş noktasını birleştirdiğimizde, kendiliğinden çözülebilecek kadar basit varoluşumuz 🙂
İnsanoğlu asırlardır doğum ile ölüm arasındaki süreci düşünmek yerine, ölüm sonrasına kafa yorar 🙁
Şifreler arar, türetir. Ölümü kabul etmek yerine, tedavi edilmesi veya ortadan kaldırılması gereken bir hastalık gibi görür ve ondan korkar.
Oysa ölümden korkmaktan vazgeçtiğimiz anda, o gerçekten huzura giden bir yola dönüşür.
The Fountaın varoluşla ilgili bütün bu gerçekleri bizi üç farklı zaman diliminde dolaştırarak, anlatır…
21 yüzyıl dilimindeki bilim adamı, kanser hastası olan karısını kurtarmak için çare aramaktadır.
15 yüzyıl dilimindeki komutan, İspanya’yı kurtaracak ve ölümsüzlük verdiği düşünülen bir efsanenin peşine, yani Maya efsanesi peşine düşmüştür.
25 yüzyıldaki astronot ise, uzaydaki gezintisi sırasında, onu uzun zamandır rahatsız eden olayların arkasındaki gerçeklerin peşindedir.
İşte bu üç adamın hikayeleri, başlangıçla bitiş noktalarının birleştiği yerde buluşup, birleşiyor 🙂
Filmin müzikleri en az filmin konusu kadar muhteşem 🙂
Oyuncu seçimi süper. Ben en çok Hugh Jackmanın oyunculuğundan etkilendim.
Filmde beni en çok etkileyen ve derinden sarsan ise infaz sahnesindeki engizisyoncunun vaazındaki şu sözleri oldu:
”Bedenlerimiz, ruhlarımız için bir hapishanedir. Derimiz ve kanımız bu hapishanenin demir parmaklıkları. Bütün bedenler çürür ve kül olur! Böylece tüm ruhları özgür kılar. Ölüm var oldukça, hesap günü kaçınılmazdır…”
Etkilendim çünkü her asırda olduğu gibi, günümüzde de kendini Tanrı zanneden, Tanrının yerine masum insanları cezalandırmaya ve ölüm saçmaya soyunan insanlar var.
Tanrının bile asla yapamayacağı şeyleri yaparak, kendi hasta ruhlarını tatmin etmeye çalışıyorlar ve korku saçarak, koşulsuz itaate sürüklüyorlar.
Seyredin derim. Pişman olmazsınız 🙂
0 Comments