”Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı. Bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez”
Yıllardır kütüphanemde duran bu kitabı arada elime alıp baktım, ama okumayı hep erteledim. Meğerse yüreğimin ve ruhumun kapılarını açıp, bu kitabı iyi anlayabilmek için hazırlanmam gerekiyormuş 🙂
Daha önce okusaydım, bu kadar etkilenmezdim. Şimdi etkilenmenin ötesinde buyülendim.
Masalsı bir dili var desem, tam da öyle değil. Zaten ben masallar da pek sevmem.
Hermann Hesse, sihirli bir dille, büyüleyici bir hikaye anlatmış. Etkilenmemek, hatta benim deyimimle aşık olmamak elde değil 🙂
Her satırında düşündüren, her satırında bir şeyler öğreten, buram buram hayat felsefesi kokan bir hikaye.
Kendini arama ve bulma yolculuğu…
Ararken ilk önce bakmayı öğrenmek şart! Görünenin ötesinde farkları ve farkı görebilmek. Peşinden dinlemeyi öğrenmek gerekiyor. Duyulabilecek ve duyulamayacak her şeyi işitip, işittiklerini hissedebilmek. Sonra da düşünmeyi öğrenmek. Kendi içindeki sessizliğe gömülüp, gördüklerini, duyduklarını ve hissettiklerini düşündükçe düşünmek. Düşünme sanatını öğrenirken de sabretmek ve beklemek.
Yani milim milim gerçekleşen bir hayatı öğrenme yolculuğu 🙂
Düşe kalka yapılan bir yolculuk. Çünkü öğrenirken hata yapmak, kaybetmek, kaybolmak da kaçınılmazdır. Paniklemek, korkmak; birçok şey öğrendiğini zannederken, hiçbir şey öğrenmediğini fark etmek. Kendi yaptıklarına şaşırmak, kendine söz geçirememek, kendini kaybetmek, kim olduğunu ve ne yaptığından emin olamamak 🙁
Sonra tekrar sıfırdan, yeniden aramaya başlamak. Aramaya devam ederken, bir gün aniden hatayı fark etmek: ”Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmayı beceremez. Dışardan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz, çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep. Çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak”.
Bir diğer hata ise mükemmel olmak için kendini parçalamak. Oysa, ”Dünya, mükemmellikten yoksun ya da mükemmellik yolunda ağır ağır ilerliyor değildir. Hayır, her an mükemmeldir o. Tüm günahlar bağışlanmayı, tüm küçük çocuklar yaşlıyı, tüm bebekler ölümü, tüm ölenler sonsuz yaşamı içinde taşır. Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez”.
Neticede hiçbir insan tümüyle günahkar, ya da tümüyle kutsal olamaz 🙂
Hayat yolculuğundaki en önemli aşama ise, yolculuk boyunca bize bir şeyler anlatmaya çalışan iç sesimizi dinlemeye başlamamız ve o sesin aslında Tanrı’nın sesi olduğunu fark etmemiz.
Sadece o sesi dinlemeye başladığımızda ise huzura kavuşmuş oluyoruz. Huzur peşinden mutluluğu da getirir. Sonrasında da o sesi her yerde ve her şeyde duymaya başlarız.
Hermann Hesse, hikayede Tanrı’yı ırmakla özdeşleştirerek, çok güzel anlatmış: ”Irmak aynı zamanda her yerdedir. Kaynadığı yerde, döküldüğü yerde, çağlayanda, kayıkta, akıntı yerinde, denizde, dağda, aynı zamanda her yerde ve onun için yalnızca şu vardır, geçmişin gölgesi diye bir şey bilmez ırmak, geleceğin gölgesi diye de bir şey bilmez. Tüm varlıkların sesi onun sesinde saklıdır!”.
Ama söz konusu Tanrı’yı anlatmak olunca kelimeler zayıf kalır, nasıl anlatılırsa anlatılsın yetersiz olur, ”Sözcükler gizli saklı anlamı zedeliyor. Dile getirilen her şey o an değişiyor biraz. Biraz çirkin, biraz aptalca niteliğe bürünüyor”.
Zaten söz konusu Tanrı olunca önce biraz susmalı. Bazen sadece dinlemek, duymak ve hissetmek yeterlidir 🙂
Aslında biz hayatımız boyunca her yerde ve her şeyde Tanrı’yı arıyoruz. Bir şeyler öğrenmeye çalışırken, onu tanımaya ve anlamaya çalışıyoruz. Sevdiğimiz her şeyde ve herkeste onu hissetmeye çalışıyoruz. Bizi sevdiğinden emin olmak istiyoruz. Bence 🙂
***
Gördüğünüz gibi ben size Siddhartha’nın hikayesini anlatmadım. Onun hikayesini okurken gördüklerimi, hissettiklerimi ve düşündüklerimi yazmaya çalıştım. Çünkü eminim ki, hikayeyi okuyan herkes farklı şeyler görüp, farklı algılayacaktır. Yazarın amacı da bu bence 🙂
Okumadıysanız, mutlaka okuyun 🙂
0 Comments