Aykırı bir öykü- Feyza Hepçilingirler


0

Çoğul bir yalnızlıktır ölüm, dedi Adam. Yaşamaksa tekil bir kalabalık, dedi Kadın.

Adam şaştı, böyle parlak bir direnme beklemiyordu. Kadın da şaştı, böyle şiirsel bir yanıtı nasıl olup da bir çırpıda söyleyivermişti. Adamın onu görmek istediği gibi görmesini sağlamak için bir daha ağzını açmamaya karar verdi hemen. Yanlış bir çıkıştan sonra,  benimsenen tatlı boyun eğişlerle ileriye dönük umutlara hazırlık yapmalıydı.

Aşka dair her zaman söylenecek bir söz olmalı, dedi Adam suskunluğunu bozmak için. Ama Kadının bir önceki sözü gibi boşlukta asılı kaldı bu söz de, sürdürülemezdi. Bir kadeh bir şey ister misin, dedi doğurulurken Kadın. Özgür bir kadın olmanın çelişkili yalnızlık duygusundan uzak tutmaya çalışmıştı kendini; ama özverili olmaktan ve kahrolası ahlak karabasanından da. Son üç yılın düş kırıklıklarına bir yenisinin eklenmesine meydan vermemeliydi.

Yeni bir çalışmam var, dedi Adam mutfağa. Masmavi bir tablo yapacağım, ama bütün maviliğine karşın eksiksiz bir hüznü yansıtacak. Düz insanların çekingenliğini yakıştırıp kendine, yanıtlamadı Kadın. Benim yalnızlığımı yansıtacak, dedi Adam, yalnızlığımı ve hüznümü. Kadın bu sözleri gereğinden fazla ciddiye aldığını göstermek için başını uzattı mutfaktan, gülümsedi.

Müzik sever misin, dedi Adam, kadehle birlikte Kadını da yanına çekip alırken. Evet, dedi Kadın. Alaturka da seversin sen, Saadettin Kaynak’a bayılırsın. Kafasında almaya başladığım biçim diye düşündü Kadın. Sustu.

Ellerin ne kadar güzel, dedi Adam, içikiye uzanan eli alıp öperken. Kadın, uçamayacak kadar küçük, ürkek kuşlara benzetti ellerini, Adamın bakımlı ellerine bıraktı. Ezberlenmiş bir söz gibi, aşk hiçbir zaman basitleşmemektir, diye düşündü. Aşk, doğal olmaktan korkmamaktır, dedi aynı anda Adam. Bunu biliyor muydun? Hayır, dedi kadın.

Hep seni sevmiştim ben, gibi saçma sözlere gerek duymadı Adam. Kadın da bunları beklemedi. Bak, dinle dedi yalnız: ”Yazgı sarı bir renk gibi çoğalır. Utku kanadı kırık bir kuş gibi uçkun. Derin, kor renkli bir sudur zaman. Yangınlarla çoğaldıkça sığılaşır”. Ne güzel, dedi Kadın. Senin için, dedi Adam, kadının yüzüne yaydığı pembe sevincin izini sürdü.

Salona kat kat buğular seren müziği işaret edip sordu Adam: Bu tempoya ne denir? Kadın bilmesinin uygun düşmeyeceğini biliyordu, söylemedi. Sen gülüm, dedi Adam, sen her şeyi bilirsin. Kadın, aptalca olduğunu gizleyebilmek için aptalca bir gülümseyiş oturttu dudaklarına.

Şimdi, dedi Adam. Şimdi, dedi Kadın. Sevmenin de gitmenin de şimdisi yoktu.

Tam o sırada karşıdaki eczaneye bir çocuk girdi. Dudağının üstünde kurumuş saydam izler. Ağzındaki sigara ufağını kapının önünde ezdi. Kardeşim için, dedi. Bir burun damlası istiyorum, Soluk alamıyor çocuk, ölecek. Verelim, dedi saçları dökülmüş eczacı kalfası. Ama param yok, dedi çocuk. O zaman damla da yok, dedi kalfa. Çocuk çıktı. Kapının önündeki sigara ölüsünü bir daha çiğnedi.

Bir adam saati sordu yanından geçen gence. Genç, saat sorulacak birine benzetilmekten hiç hoşlanmadı.

Başörtülü bir kız, sapacağı sokağı başkalarına sormaktan ve gençliğinden utanıyordu.

Bu öykünün kişileri olmadıkları için üçü de çekip gitti.

İlk rengi mor olan çiçek, balkon camına taç yaprağını dayamış, içeride olan biteni anlamaya çalışıyordu. Adam, Kadının kendisini öyle ürkek serçe gibi göstermesini nazına yordu. İkimiz de kocaman insanlarız, dedi. Kadın gülümsedi.

Vücudun çok güzel, dedi Adam, küçük yalanların burun damlası gibi bir şey olduğunu düşünüyordu. Canım sevgilim, dedi sonra. Kadın, adı yalnızca Kadın olan bir kadın olmaya razı gelmedi. Çok güzelsin Duygu, dedi Adam. Kadının adı Duygu değildi.

İnce bir kristalin çatlama sesiyle kırıldı Kadın. Adam fark etmedi. Eskimiş bir hüzünle örttü üzüntüsünü. Adamsa eski aşkların tümünü yeni baştan yaşamaya hazırdı.

Aşk bitiyor, dedi Adam. Aşk bitiyor, diye yansıladı içinden Kadın.

Sanki bütün şöförler esrarcı, sanki bütün şöförler kötü, dedi muavinlikten şöförlüğe yeni geçmiş taze bıyıklı delikanlı arkadaşına. Aldırma, dedi öteki. Bir kişi yaparsa cezasını on kişi çeker.

Elleri evrak çantalı iki adam hem yürüyor, hem bürodaki sarışını konuşuyorlardı. Bizim memleket bu kadar serbestliği çekmez, dedi biri ötekine. Kız çok serbest canım, dedi beriki, arkadaşını onaylarken sarışını da kollamaya çalışarak.

Yaşlı bir kadın ölmeye kesin karar vermişti. Kimselerin bulunmadığı kimsenin kurtarmaya kalkışmayacağı bir iskele buldu kendisine. Mantosunu çıkarıp katladı, bir taş koydu üstüne. İskelenin ucuna doğru yürümeye başladı, uca gelince de bozmadı yürümesini.

Tam o sırada evrak çantalı adamlar kıvrıldılar köşeden, hala sarışını konuşuyorlardı. Bir minibüs gürültüyle yaklaştı. Evrak çantalı adamların sarışından yana olanı, kadın denize atladı, dedi arkadaşına. Aynı anda taze bıyıklı şöför, denize düştü kadın diye bir çığılık atıp, iskeleye sürdü minibüsü. Şöför kapısını açık bırakıp, suya atladı. Evrak çantalı adamlar, şimdilik sarışını unuttular.

Yaşlı kadın biraz su yutmuştu, ama yaşıyordu. Kurtardık, dedi genç şöför arkadaşına. Kurtardığı oymuş gibi tuttu onu öptü.

Her ayrılık bir kavuşmadır aslında, dedi Adam giderken. Her kavuşma da belki ayrılıktır aslında, diye düşündü Kadın. Ama kısaca, belki dedi.

İlk rengi mor olan çiçek solmuş yaprağını usulca yere bıraktı.


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir