Sanatın umut olduğuna inanıyorum- Yıldız Kenter


1

Bu günlerde bana kitap okumaktan daha çok zevk veren başka bir şey var…

Kendi özel arşivimi karıştırıp karıştırıp, okuyorum. Önce yazıyı ne zaman ve nerede keşfettiğimi ve neden beğendiğimi hatırlıyorum. Sonra da ilk defa okuyormuşum gibi, büyük bir zevkle tekrar okuyorum 🙂

Bazen hüzün, bazen buruk bir mutluluk bana eşlik ediyor. Bazen de okurken, kalemi alıp yazı yazasım geliyor.

Bu defa canım yazı yazmak istemedi. Yüreğime dokunan yazıyı olduğu gibi paylaşmak geldi içimden.

Muhteşem oyuncu, hocaların hocası Yıldız Kenter‘in bu yazısı 1994 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış. Hadi hep beraber tekrar okuyalım 🙂

”Sizler, evet. Sizler… Orada uzakta olanlar… Bakar mısınız lütfen! Gelsenize. Gelir misiniz lütfen!

Bizim işimiz sizlerle. İnsanla. Bizim işimiz insan. Kim olursa olsun, dünyanın neresinde olursa, dini, ırkı ne olursa olsun insan. Biz sizlerle başladık, sizlerle varolduk. eksiklerimiz, yokluklarımız oldu çok… Tökezledik zaman zaman. Ama ne olursa olsun yürüdük. Kim ne derse desin büyüdük. 

Siz vardınız çünkü. Bize bakıyor, bizi görüyor, bizde yansıyan sizi tanıyordunuz. Bize el veriyordunuz. Birlikte zor bir işi yürütüyorduk. Yazarı, çizeri, oyuncusuyla, tiyatrocular ve sizler, seyirciler el ele.

Ne oldu? Ne oldu gene?

Nüfus kotrolünün bir türlü gerçekleştirilmediği, bu yüzden de artık her şeyin yetersiz hale geldiği dünyamızda, durmadan değişen, ağırlaşan ekonomik politik koşulların baskısı altında, birincil amacın en kestirme, en kolay, en ucuz yoldan bir yerlere çıkmak; çok para, çok güç kazanmak olduğu dünyamızda; insana insan olduğunu hatırlatan, insana insanlığını kazandıran sanattan, tiyatrodan vaz mı geçiyoruz?

Olmaz. İnanmıyorum. Kendi kendimizle, kendi gerçeklerimizle yüz yüze gelmekten korkar mı olduk?

”Bütün dünya bir sahne. Kadın, erkek, herkes de bir oyuncu” diyor Shakespeare. Ben buna inanıyorum. Herkes oyuncu. İki yüzlü değil, bin yüzlü…

Önemli olan bu yüzleri oluşturan içeriği, özü görmek, tanımak. İnsan, bedenini, duygu ve düşüncelerini, direkt kontrolü altına alıp önyargısız, çırılçıplak görebildiği zaman- ki, oyunculuğun ilk koşullarından biridir bu; Hamlet’in dediği gibi, ne muhteşem ve ne berbat bir yaratıkla karşı karşıya olmanın dehşetini yaşar.

Sevmez kendini. Nefret eder kendinden, insandan, onun aptal suratından.

Öte yandan hayran kalır kendine. İnceliğine, becerisine, kıvraklığına. Sevgi düşer içine. Yunus’un dediği gibi, ”İçinde bir damla sevgi olan, Tanrı’yı görür orda”.

İşte önemli olan bu iki zıt insan hasletini görebilmek, gerçekten iyi görüp tanıyabilmek, cüceliği ile dahi ölçülü bir barış kurabilmek.

Kişi ancak o zaman başkalarını da tüm yücelikleri, cücelikleriyle görüp, kabullenip benimseyebilir. Bu ortak insan özelliklerinin, bu benzerliğin kavranması, bu özdeşleşmedir. Hoşgörüyü mümkün kılan; kişiye, düşün gücü, düş gücü kazandıran, ona geniş bir bakış açısı sağlayan, onu iyi oyuncu kılan… Demokrasi dediğimiz ne bir yerde? Karşı olduğun her şeye hoşgörüyle, anlayışla, sevgiyle bakabilmek…

Bu bağlamda ben, demokrasi iyi oyunculuktur bile diyebilirim rahatlıkla. Ama öylesine nefes nefese, kıran kırana bir yarış ortamı oluştu ki…

Çocuklarımıza, kendilerine bakmayı, kendilerini görmeyi, tanımayı, düşünmeyi, düşlemeyi; başkalarının pabuçlarına girip, dünyaya bir de onların penceresinden bakmayı sağlamalıyız. Onlara meraklı, araştıran, yaratıcı, iyi oyuncular olmayı öğretemiyoruz bu canhıraş koşu içerisinde…

Bu yüzden kötü oyuncuların sayısı arttıkça artıyor. Dar bakış açıları, dogmatik saplantılarıyla, sevgisiz, hoşgörüsüz, insan kıymeti bilmeyen, yakan yıkan, işkence eden, ayrımcı, kötü oyuncular.

Amacım kötümser bir tablo oluşturmak değil.

Her insanda iyi oyuncu olma potansiyelinin var olduğuna yürekten inanıyorum, Bunu kanıtlayabiliriz birlikte. El ele. Hadi gelin…

Sanatın umut olduğuna inanıyorum. Dünyada bunca güzellik oluşmuşsa, bunda sanatın büyük payı olduğuna inanıyorum. Dünyayı yaşanır kılan ilk faktörün gene İNSAN olduğuna inanıyorum.

Hadi, hadi gelin. İnsana insan olduğunu, insana yalnız olmadığını gösterebiliriz birlikte. Şiirle, müzikle, renkle, ışıkla, dansla, düşünceyle, düşle 🙂 Yani tiyatroyla 🙂

Ancak, sizlerle. Sizin yaratıcı gücünüzün katkısıyla. Birlikte, el ele, dünyaya göstereceğimiz çok şey var daha.

Hadi gelin. Gelin tiyatroya”.

Çok cesurca yazılmış bir ”Ulusal Tiyatro bildirisi” 🙂

Yıldız Kenter’e sonsuz saygılarımı ileterek, teşekkür etmek istiyorum.

Dilerim, onun yolunda yürümek isteyen herkes, her anlamda onun kadar cesur olabilir.


Like it? Share with your friends!

1
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir