Bir yazar olarak Elif Şafak’la enteresan bir ilişkimiz vardır…
Onu sevip, sevmemeye karar veremiyorum bir türlü 🙁
Kitaplarını asla satın almam diyorum, ama çıkan her kitabını da bir şekilde okuyorum 🙂
Evet, iyi bir yazar. Akıcı bir dili var. Kitaplarını elime aldığımda, bitirmeden bırakamıyorum.
Ama eksik bir şeyler var… O eksikliği bulduğum zaman, bir okur olarak onunla ilişkim netleşecek 🙂
‘’Ustam ve ben’’ kitabına gelince…
Uzun süren araştırmalar sonucunda yazılmış güzel bir kitap. Ama bana göre eksik 🙁
Kabul, bu kitapla birlikte Mimar Sinan’ı daha çok sevmeye başladım. İç dünyasında olup bitenleri anlamaya çalışıp, daha iyi tanımak istedim, ama bunu başaramadım 🙁
Tamam, hikaye Beyaz Fil ve bakıcısı Cihan etrafında dönüyor, ama ben Cihan’ın hayatına dair öğrendiklerimden ziyade Mimar Sinan’ın öğrettiklerine, öğretmek istediklerine ve öğretemediklerine yoğunlaşmak isterdim 🙁
Ustanın gözlerinin içine bakıp, orada olup bitenleri görmek isterdim. Onunla oturup uzun uzun sanattaki mükemmellik kavramını konuşmak isterdim.
Evet, mükemmellik Allah’a mahsustur! Bunu kabul ediyorum 🙂 Ama yine de büyük ustanın neden her yapıtında mutlaka bir kusur bıraktığını sorardım…
Kitapta en çok Mimar Sinan’ın İstanbul’la ilgili sözleri beni etkiledi: ’’Bir şehre tıpkı bir mahküma merhamet ettiğiniz gibi acıyabilmeniz lazım. Yoksa dengeli kararlar alamayız. Herkes her yere inşaat kondurmak isteyebilir, ama bu İstanbul’u üzer, incitir, bitirir. Buna hakkımız var mı?’’ 🙁 🙁 🙁
Okuyun derim…
0 Comments