Ölülerle doldu evimiz. Misafirliğe gidiyor gibi, çat kapı bize geliyorlar. Bazen hoşbeşten, eski günleri andıktan sonra bir köşe bulup yerleşiyorlar. Bir şey yiyip içtikleri olmadığı için, o açıdan bir şikayetim yok. Ama evin her köşesinde bir ölüyle karşılaşmak, kabul edersiniz ki pek hoş bir şey değil.
Ayrıca bular ölü gibi de değiller. Onların ölmüş olduklarını bilmesem garip canlılar diyeceğim 🙁
Kendi aralarında konuşup gülüşüyorlar. Hatta kavga ediyorlar. Ama bizleri rahatsız edip etmediklerini sormak akıllarından geçmiyor.
Geçen gece, yatak odasına girdiğimde gördüm ki Büyükbabam sırtüstü serilmiş karyolaya.
Büyükbaba, ne arıyorsun burda, dedim.
Hafifçe doğruldu.
Ne o, dedi, yoksa kendi evimden sepetleniyor muyum?
Burası artık senin evin değil Büyükbaba, dedim. Sen öleli yıllar oldu, Oğlun, yani babam bile öldü. Annem de. Halam da. Herkes öldü Büyükbaba. Artık bizi rahat bırak.
Demek böyle, dedi. Şaşırmış gibiydi. Demek baban da öldü, öyle mi? Demek güzel kızım, halan da öldü öyle mi?
Evet, dedim. Hepiniz öldünüz.
Öyleyse benim burada ne işim var, dedi.
Bilmiyorum, dedim, bir süredir bu eve ölüler gelip yerleşiyor. Birçoğunu tanımıyorum bile. Yabancılar…
Yabancılar mı, dedi. Benim evimde yabancılar mı yaşıyor?
Evet, dedim. Babalarının eviymiş gibi yan gelip yatıyorlar burada.
Sen merak etme evlat, dedi. Şimdi onların hakkından gelirim ben.
Bacaklarında yirmisindeki bir delikanlının gücü, fırlayıp çıktı odadan.
Sonunda bizi kurtaran gene Büyükbabam oldu.
0 Comments