Anlatılamayanı duymak


0

Ülkeyi yönetmekten yorgun düşen kral, “Yaşlandım, bir kenara çekileyim” diyormuş, ama tahtın tek varisi olan oğlunun hayata ve kralığa hazır olmadığını düşünüyormuş.

Yağmurlu bir öğleden sonra ormanda dolaşmayı önermiş oğluna…

Atlarına binip yola koyulmuşlar. Bir yandan usul usul yağan yağmur, bir yanda atların nal sesleri ?

“Ne duyuyorsun?” diye sormuş kral prense.

Genç adam  gülerek, “Yağmur yağıyor” demiş.

“Başka?” diye ısrar etmiş kral.

“Atlar kişniyor, yapraklar eziliyor, dallar çatırdıyor…”

Aldığı yanıt yetmemiş krala, “Daha başka?” diye sormuş yine.

Yüzüne bakmış kalmış prens.

“Yeterince duymuyorsun” demiş kral içini çekerek, “Yeterince duymuyorsun…”

O gece prensi ormanda bırakmış kral, ” Sabaha dek dinle, bakalım neler duyacaksın” demiş giderken.

Yağmur dinmiş, akşam olmuş…

Isıız bir ormanda, kimsesiz bir gece geçirmeye başlayan prens ormanın derinliğinden gelen seslere kulak kesilmiş.

Her çıtırtı korkutuyormuş onu. Özellikle de baykuşun sesi, yüreğinin gümbürdemesene neden oluyormuş ?

Sonra yavaş yavaş geceye ve ormana alışmaya başlamış. Hatta baykuşun ötüşü bile rahatlatır olmuş onu ?

Ormanın derinliklerinden gelen sesler, rüzgar…

Prens gece boyunca hiç uyumadan dinlemiş bütün sesleri.

Ertesi gün öğleye doğru gelmiş kral.

Anlatmış prens. Uzun uzun anlatmış…

“Sonra sabaha karşı, gün doğmadan yaprağa düşen ilk çiğ tanesinin sesini duydum. Baykuşun nefes alışını, yeni doğan güne başını çeviren çiçeklerin kıpırtısını duydum…”

Dönüş yolunda yüzünde mutlu bir gülümsemeyle, ” Teşekkür ederim” demiş kral. “Bana ve dünyaya kulak verdiğin için teşekkür ederim! İyi bir yönetici olmak için sana anlatılmayanı da duyabilmen gerekirdi. İlk duyduğunu değil, sana anlatılmayanı da bilmeli, en azından duymak istemelisin…”

 

 

 

 

 


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir