”Seni sevdim. Beş kollu bir canavarım ben, ama seni sevdim. Aşağılıktım, kabaydım, alçaktım, her şeydim, ama seni sevmiştim…”
Yüreği kapkaranlık bir geçmişte sıkışıp kalan bir adamın kapkaranlık ve hastalıklı hikayesi…
Üç yaşında annesini kaybedince yüreğinde sürekli kanayan bir yara açılmış. Ardından da çocukça sevgiyi keşfetmeye başladığı ilk aşkını, Anabel’i kaybetmiş. Böylece yarasına zehir sızmış ve ömür boyu iyileşemeyecek bir yaraya dönüşmüş 🙁
Sarsıcı ve okunması zor bir hikaye. Benim için zordu, çünkü empati duygumu rafa kaldıramadım.
Okurken yer yer muhteşem kurguyu, zengin ve renkli betimlemeleri ve anlatılanların arkasındaki gerçeklere aldırmadan, kahramanı yargılamaya başladım. Onu da geçtim, bir ara içimden onunla uzun uzun konuşup, iyileştirmeye çalıştım 🙂
Hele ki şu satırlardan sonra, rüyalarımda bile onunla debelendim 🙁
”Çocuk- kızlarla kalbi küt küt attıran, zevkten inleten ama bedensel olsa da her zaman cinsel olmayan ilişkiler kurma peşinde koşan suçluların büyük çoğunluğu zararsız, yarım yamalak, nereye çekerseniz oraya giden, pısırık gariplerdir…”
Debelendim çünkü bu tür şeyler peşinden koşan adamlara, zararsız, pısırık ve garipler kelimelerini ben yakıştıramıyorum 🙁
Yani kısacası ben bu romanı okurken ne kadar istesem de, empati duygumu rafa kaldıramadım. Üstelik kitabın ilk satırından, son satırına kadar Nabakov’un şu sözü kulağımı tırmaladıkça tırmaladı: ”Lolita’yi okumaya karar verdiğinde, lütfen onu son derece ahlaki bir kitap olduğunu unutma”.
Nabakov’a katılmak için elimden geleni yaptım, ama başaramadım.
”Lolita” edebi açıdan muhteşem bir eser, hatta en iyi edebi eserleri arasında en üst sırada yer alabilir, ama bence ”son derece ahlaki bir kitap” değil.
Ama böyle düşünmem Nabakov’un zekasına, kurgulama yeteneğine ve bütün eserlerine hayran olmamı engellemiyor 🙂
Okumadıysanız mutlaka okuyun derim. Okuduysanız da bir süre sonra tekrar okuyun.
Ben ilk kez lise yıllarında okumuştum ve bu kadar da etkilenmemiştim. İnsan yaşlandıkça daha çok duygusallaşıyor galiba 🙂
0 Comments