”Öykü, nişanlanan hedefi tam ucuyla ve bütün gücüyle vurması için uçaktan atılan bir mermi gibi, büyük bir hızla atılım yapılmalıdır”
Öyküyü ele alan, ameliyat masasına yatırırcasına enine boyuna ve parça parça irdeleyen her kitabı okumayı severim. Hele hele sevdiğim yazarlardan bol örnekle içerik zenginleştirilmişse, benden mutlusu yoktur 🙂
Büyük bir hazine keşfetmiş gibi hisseder, kepenkleri indirir ve o kitabı bitirene kadar normal hayata dönmem.
Feridun Andaç’ın bu kitabı beni aynen öyle etkiledi. Okuduğum, bildiğim bir çok şey bu kitapta olmasına rağmen, sanki ilk defa öyküyü keşfediyormuşum gibi okudum. Okudukça nefesim açıldı, okudukça yüreğim ferahladı 🙂
Parmak sallayarak ve ahkam keserek değil de, usul usul akan bir nehir gibi içine çekip peşinden sürüleyen bir anlatım. Her satıra her cümleye bir miktar sevgi döşenmiş ve o sevgi bulaşıcı bir virüs gibi yazardan okuyucuya yayılıyor. O kadar bulaşıcı ki, bence öykü okumayı sevmeyen birisi bu kitabı okuyunca, öyküye aşık olur 🙂
”Hayattan hikaye olarak söz etmek anlamlıysa, yaşamaktan bir sanat olarak söz etmek de anlamlıdır. Çünkü hikaye bir sanat biçimidir”.
Neticede insanı anlamak için en temel yoldur öykü. İnsan önce kendini anlamak için okur ve yazar, sonra da diğer insanları ve çevresinde olup biten her şeyi. Yazarın da dediği gibi, ”Yazmak bir dünya yaratmak yolculuğudur aynı zamanda. Sözcüklere baş vurarak, hayatı anlama/ anlatma yolculuğu”.
Feridun Andaç, çocukluğundan itibaren onu etkileyen kişileri, olayları, yazarları; yani hayatı anlama ve anlatma yolculuğundaki tüm ayrıntıları gözümüzün önüne sermiş. Okumayı ve yazmayı seven herkes, kendinden bir şeyler bulabileceği bir yolculuk.
Okurken, bende öyle hissetmiştim, ben de galiba öyle düşünmüştüm derken kendimi yakalamadım değil 🙂
Mesela birkaç örnek vereyim…
= ”Düşten geçerek gelen sözün kavuşturucusudur anlatıcı. Anlatırken gösteren, yaşatarak gösteren”
İşte o yüzden ben fazlasıyla kısa ve öz sıralanan ve kuru kuru onlatılan hikayelerden etkilenmem, çünkü okurken anlatılanları yaşamam gerekiyor 🙂
=”Öykü gördürür. İnsan ruhunun gözeneklerini öykü gösterir bize. O yüzden ayrıntıyı görme ve gösterme çok önemlidir. En önemlisi de sessizliğin sesini duyarak, sessizliğin diliyle yazabilmek”.
Ben de sessizliğin diliyle yazmayı Çehov‘dan öğrenmeye çalışıyorum. Tıpkı onun gibi, karakterlerin ruhuna doğru yürümeyi ve en ”gizli yerlerini aydınlatmaya çalışıyorum”. Tabii ki ömür boyu sürecek bir öğrenme söz konusu 🙂
Feridun Andaç’ın Sait Faik’le ilgili paylaştığı bir bilgi, beni tekrar mutlu ettiğini söylemeden geçemeyeceğim 🙂
Sait Faik çok sabırsız bir insanmış ve hiç bir yerde uzun oturup, kalmayı sevmezmiş. Öykülerini de bir oturuşta yazarmış. Ona göre, ”Öykü bir solukta yazılıp, bir solukta okunmalı’ ymış.
Sait Faik’le ilgili bu bilgi her karşıma çıktığında ben inanılmaz mutlu oluyorum. Çünkü ben de pek uzun oturmayı sevmem ve fazlasıya da sabırsız bir insanım. O yüzden de ben roman yazamam. Öykü tam bana göre 🙂
Feridun Andaç’ın bu kitabında en çok sevdiğim şu cümlelerle yazımı noktalamak istiyorum:
= ”Oku sözü büyüleyici olmuştur benim için her zaman.
=”Yazdıkça/ okudukça bendeki eksikleri fark ediyorum”.
Okumadıysanız, okuyun derim 🙂
0 Comments