Bilinmeyen bir kadının mektubu – Stefan Zweıg


1

”Sadece yalnız çocuklar bütün tutkularını derli toplu tutabilirler”

Bu kitabı elime aldım ve bitirmeden bırakamadım. Sanki dünya durdu ve her şey anlamını yitirdi. Her kelimesini yutarcasına ve her satırından büyük keyif alarak okudum. Hem de ikinci kez okumama rağmen 🙂

Su gibi akan bir dil, sessizce içine çekip her ayrıntıyı iliklere kadar hissettirip, yaşatan hikayeler.

Her iki kadının yüreği ile beyni arasındaki gelgitleri okurken, bir kez daha Stefan Zweıg’ın dehası önünde eğilmemek imkansız.

İlk öykü, ”Beni hiç tanımamış olan sana” diye başlayan ve ”Ölümüm sana acı verseydi, ölmezdim” diye biten, gencecik bir kadının mektubu. Ruhundaki haykırışları satırlara döken, okuyanın yüreğini paramparça eden bir ağıt gibi 🙁

Bu çocukça ve bir parça hastalıklı sevginin uğruna katlanılanları okudukça, eleştirmek ya da yargılamak gelmiyor insanın aklına. Hele ki şu satırları okuyunca: ”Ömür boyu bununla yaşadım ve şimdi bununla ölüyorum, hala tanınmayan biri olarak. Çocuğumuz dün öldü ve sen onu tanımadın…”

Yazar ne kadar zor ve imkansız olsa da, bu genç kadını anlamamızı sağlıyor.

”Bir kadının hayatından 24 saat” öyküsüne gelince…

”Yaşlanmak, artık geçmişten korkmamaktan başka bir şey değil” diyerek, kırklı yaşlarında yaşadıklarını itiraf ederek, kendini iyileştirmeye çalışan bir kadının hikayesi.

Pişmanlık, özlem, bir parça utanma, ama bir tesadüfün karşısında anlık bir esaretin yaşattığı tutkunun bıraktığı mutluluk kırıntılarının hala yüreğini ısıttığı gözden kaçmıyor.

Her ne kadar, ”Bütün hayatınızı feda ettiğiniz bir insan için, onun boşta kalan elini hafifçe sallayarak kovaladığı bir sinekten farksız” olduğunu hissetse de, yaşadıklarından pişman olmayan ve hatırlayarak mutlu olduğunu saklamayacak kadar da dürüst bir kadın.

Zaten esaret, teslim olmak, acı çekmek, üzülmek, bile bile o hastalıklı tutkunun peşinden gitmek, bir dilenci gibi ilgi beklemek, küçücük kırıntılara razı olmak, o kırıntılarla mutlu olmak sevginin ta kendisi değil midir 🙂

Kimine göre öyle. Kimine göre değil 🙂

Okumadıysanız okuyun. Okuduysanız da tekrar okuyun derim.


Like it? Share with your friends!

1
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir