”Her öykü aynı ölçülerle yazılmalıdır demek, hele hele her öykücü aynı ölçülerle yazmalıdır demek, öyküye ve öykücüye üniforma yakıştırmak olup, edebiyat dışıdır”
Bu kitaptaki yazıların çoğunu yıllar önce ”E” dergisinde okumuştum. Bir anlamda bir tekrar oldu benim için. Bilinen şeylerin tekrarı, gözden kaçırılan şeylerin yakalanması ve altını tekrar tekrar çizilmesi gereken ayrıntıların ezberlenmesi gibi de biraz.
Ben zaten öykü söz konusu olunca, hem birçok şey bildiğimi, hem de hiçbir şey bilmediğimi düşünürüm 🙂
Çünkü öykü okurken de, yazarken de hep beni şaşırtan, düşündüren, bazen de köşeye sıkıştıran şeylerle karşılaşıyorum. Belki öyküyü sevmemin en önemli sebeplerden biri de bu 🙂
Yani her öykü yeni bir macera, sürprizlerle dolu bir yolculuktur benim çünkü.
Yazarın da dediği gibi, ”Öyküde bir uyanma ve uyandırma anı vardır. Öykü orada patlar. Bir öykü bizde bir iz bırakmışsa, o iz bütünüyle o ana aittir. Ama öykü o andan ibaret değil”.
Ben en çok kendini kolay kolay ele vermeyen öyküleri severim. Soru sorduran, meraklandıran ve şaşırtan öyküler.
Öykünün ilk cümlesi benim için çok önemlidir. O ilk cümlenin beni ele geçirip, peşinden sürüklemesini isterim 🙂
Yaşar Kaplan’ın şu sözünü çok severim: ”İlk cümle nizamiye kapısıdır. Öyküye oradan girilir”.
Ama ilk cümle kadar son cümle de önemlidir benim için. Beni şaşırtmasını, bazen tokat atmasını, köşeye sıkıştırmasını veya gülümsetmesini isterim.
Dönelim Necati Mert’in ”Öykü yazma” kitabına…
Dergideki yazılarını okumamış olsaydım, muhteşem bir kitap derdim. Ama hemen hemen hepsini okumuş olduğum için birazcık hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Çünkü dergilerdeki yazıların olduğu gibi alınıp, kitaplaştırılması bana biraz özensizlik ve kolaycılık gibi gelir.
Okumadıysanız, okuyun derim.
0 Comments