Bu sabah Dostoyevski’nin ”Yeraltından notlar”ını okurken, karşıma çıkan şu soru bende tokat etkisi yarattı: ”İnsan kendi kendine karşı tamamıyla samimi olabilir mi?”
Derin bir nefes alarak kendi içime daldım ve bir süre sessizce debelendim.
Sorunun cevabını kendime vermeden önce yine Dostoyevski’ye sığındım. Ona göre: ”Her insanın hatıralarında herkese söyleyemeyeceği, ancak dostlarına açabileceği taraflar vardır. Hatta dostlara bile açılamayacak, insanın yalnız kendine saklayacağı sırları da bulunur. Bundan başka, kendi kendimize bile açıklamaktan çekindiğimiz konular da vardır ki, bunların sayısı şerefli bir insanın dağarcığında bile hayli kabarıktır…”
Ben sadece dostlarıma değil, hemen hemen hiç kimseye kolay kolay açılamam. Anlatır gibi yaparım, ama pek fazla bir şey söylemem. Daha doğrusu anlatmayı pek sevmem. Anlatırken iyi anlaşılmadığımı düşünüyorum belki de 🙂
Çünkü iyi bir dinleyici bulmak zor. Özellikle de günümüzde. Dostlarım alınmasın, ama galiba herkes dinlemek yerine, konuşmayı tercih ediyor 🙂
Ama çocukluğumdan beri kendi kendime, yani kendimle çok iyi konuşurum. Çırılçıplak soyunarak, yüreğimin ve ruhumun en kuytu köşelerinde saklanmış olan en küçük kırıntıları bile çıkarıp, önüme seriyorum. Yüzleşmem gerekenlerden dersimi çıkarıyorum, atmam gerekenlerden ise kurtulmak için elimden geleni yapıyorum 🙂
Bu özelliğim öykü yazarken de işime yarıyor üstelik 🙂
Kısacası ben anlatmak istediklerimi öykülerimde anlatıyorum. O yüzden bazı öykülerim, öykü- anı kıvamındadır 🙂 Ama bu demek değildir ki, bütün öykülerimde sadece kendimi anlatıyorum.
Dostoyevski’nin sorusuna dönecek olursam…
Ben kendime karşı fazlasıyla samimiyim. Özellikle de son yıllarda. Galiba insan yaşlandıkça kendini kandırmaktan vazgeçiyor 🙂
”Yeraltı Notlar”daki yazının devamında Dostoyevski, Heine‘nin inandırıcı bir otobiyografi yazmanın hemen hemen imkansız olduğunu, insanın kendisi hakkında mutlaka birtakım yalanlar uydurduğu iddiasından bahsediyor.
”Heine’ye göre Rousseau, itiraflarında mutlaka yalanlar uydurmuş, hatta gururu yüzünden bunu bile bile yapmıştır. Haine’nin haklı olduğuna ben de inanıyorum; gerçekten, insanın bazen sırf gurur yüzünden kendi kendini cinayete varıncaya kadar çeşitli yalanlara bulaştırabileceğini biliyor, bunun ne çeşit bir gurur olduğunu da gayet iyi anlıyorum…”
Uzun uzun irdelenmesi ve düşünülmesi bir konu bu bence.
Hele hele günümüzde yazılan bazı otobiyografilere bakınca, Heine ve Dostoyevski’ye katılmamak elde değil 🙂
Benim otobiyografi yazmaya hiç niyetim yok 🙂
Ben yaşadıklarımı, düşündüklerimi ve hissettiklerimi, öyküye sarılarak yazmayı tercih ediyorum. Çünkü öyküde öyle ya da böyle, az veya çok kurgu var 🙂 O kurgu sayesinde yaşadıklarımı paketleyebiliyor ve yaşamak istediklerimle süslüyorum belki de 🙂
0 Comments