Korkulara rağmen anda kalmak


0
1 share

Camus’un, ”Beni öldürmeyen şey beni daha da güçlendirir” sözünü hem çok seviyorum, hem de bazen tepki duyuyorum.

Evet, hayatımın bazı dönemlerinde yaşadığım acılar ve travmalar güçlenmemi, gelişmemi ve yeni bir şeyler öğrenmemi sağlamış olabilir ama bazen, tıpkı şimdi olduğu gibi, ”Ben bunları yaşamak ve hissetmek istemiyorum” diye haykırmak istiyorum 🙁

”Karanlık bir zamanda göz görmeye başlar” diyor amerikalı şair Teodore Roethke. Bu sözü de seviyorum, ama ben ülkece yaşadığımız bu karanlık günlerde gördüğüm gerçekleri, görmemeyi tercih ediyorum. Yerle bir olan, yok olan şehirler, medeniyetler, ölen binlerce insan ve enkazın altından çıkarılmayı bekleyen cesetler 🙁

İçimdeki suçluluk duygusunu susturamıyorum. Sanki evler inşa etmek yerine mezarlıklar inşa eden benmişim gibi.

Orada yaşanan acının tarifi yok, kayıpların telafisi de yok ama maalesef hayat devam ediyor ve devam etmeli. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz, ama evini ve sevdiklerini kaybedenler için hayat nasıl devam edecek sorusunun cevabını bulmak zor.

Kimse kimsenin yerine yaşayamaz, kimse kimsenin yerine de ölemez. Ne kadar çok istesek de kimseye canımızdan can katamayız, ömrümüzden ömür de ekleyemeyiz. Ama bütün bu olanlara rağmen bu yaralar nasıl sarılır, devam edebilmek için hayata gülümseyebilmenin yolu nerden geçmeli? Hepimiz bu soruların cevabını arıyoruz…

Josef Kırschner, ”Düşüncelerinizin gücünü kullanıp, olabilecek en kötü şeyden korkmak yerine, yaptığınız şeyi, o an yapmak istediğiniz en güzel şey olarak görmenizi sağlayan hayal gücünüze sarılın” diyor ”Özgürce yaşama kılavuzu” kitabında.

Çocuklar bunu çok güzel başarabiliyorlar. Ağlarken bir anda göz yaşlarını silip, oyun oynamaya ve oynarken gülümsemeye başlayabiliyorlar. Onları örnek alıp, o anda yapmakta olduğunuz şeye konsantre yeteneğinizi geliştirin diyor.

Günlük hayat içinde konsantrasyon ve anda kalmak ne anlama geliyor? ”Ağlıyorsanız ağlayın, Gülüyorsanız gülün, yemek yiyorsanız yiyin, seviyorsanız sevin, nefret ediyorsanız nefret edin, harekete geçiyorsanız geçin ve yapmayı istediğiniz şeyi yapabileceğinizden en küçük kuşku bile duymayın” diyor Josef Kırschner.

Konsatrasyonun ne olduğunu da somut bir örnekle destekliyor: ”Bir tekvando gösterisi sırasında bir öğrenci iki metre yüksekliğe zıpladıktan sonra, ayağın kenarı ile vurduğu tek bier darbe sonucunda bir tahta parçasını ikiye bölüyor. Tekvando öğrencisi havaya sıçradığı anda, ‘Eğer tahta ayağımın kenarından daha sert ise ne yaparım?’ diye düşünse, tahtayı gerçekten kırabilir mi? Tahta, insan kemiğinden daha sert olabilir. Ama insan kararlılığı, herhalde ondan daha serttir…”

Josef Kırschner’ e göre korkularla başa çıkmanın yollarından birisi, korkuyla arkadaş olmak, ona soru sormak ve onunla sohbet etmek. Bu alışkanlık haline getirildiğinde o korkunun ortadan kaybolacağını garanti ediyor 🙂

En etkili yöntem olarak ise ”korkulara mektup yazmak” olduğunu vurguluyor. Hastane ziyaretlerinden korkan bir kadının mektubunu da kitabında paylaşıyor…

”Sevgili korku! İşte tekrar karşımdasın. Seni çoktandır tanıyor olmama rağmen, bana hala yeni gibi görünüyorsun. Sanki daha önce hiç hissetmemişim gibi. Dün eşimle beraber hasta olan babasını ziyaret etmek için hastaneye giderken yine yanımdaydın.

Hasta ziyaretlerinden korkarım. Bu nedenle ziyaretten kısa süre önce karnım ağrır, başım ağrır ya da dönmeye başlar. Sanki bedenim gitmek zorunda kalmamak için bahaneler yaratmaktadır. Ama sevgili korku, bu kez senin tarafından durdurulmamaya karar verdim.

Bunun çaresini tek başıma bulmak isterdim, ama şimdilik sakinleştirici haplarım bana eşlik ediyor ve beni, sana karşı güçlendiriyor. Ama bunun yeterli olmadığını biliyorum. Seni tamamen kendi gücümle yeneceğim günler de gelecek. Seni günün birinde içimden söküp, atmaya kesin kararlıyım. Veya daha iyisi, seni içime alıp seninle arkadaş olacağım…”

Ben bu mektup fikrini sevdim. Hemen şimdi, ”Sevgili deprem…” diye başlayan bir mektup yazacağım.

Size de tavsiye ederim. Yazmanın iyileştirci gücü olduğunu hepimiz biliyoruz.


Like it? Share with your friends!

0
1 share
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir