”Ölüm kokusunun ölüm düşüncesinin üstünden geçtiği yerde artık hiçbir şey yaşayamaz. Bir hayat, ancak yeniden yaşanabilirse hayattır…”
Benim yazılarımı ”acımasızca” eleştiren, bana çok şey öğreten, hocam gözüyle baktığım kişinin yeni çıkan romanını elime alınca kendimi garip hissettim 🙂
Garip, çünkü benim de onun yazdıklarını mercek altına alıp, bir kusur bulmam ve eleştirmem gerekiyormuş hissine kapıldım. Ama okumaya başlar başlamaz bunu unuttum. Yazılanlara kendimi kaptırdım.
Öyle kaptırdım ki, sanki kitap ortadan kalktı, Semih bey karşıma oturdu ve anlattıkça anlattı 🙂
Arada bir soru sormak istedim, ama o kadar güzel anlatıyordu ki dikkatini dağıtmak istemedim.
Zaten aşkı ve yalnızlığı anlatmak için sessizlik şarttır. Anlatılmak istenilen, anlatılan ve anlatılamayanları hissedip, anlayabilmek için olmazsa olmaz bir şart.
Bence sadece sessizliğin sesini duyabilenler çırıl çıplak soyunup, ruhunda ve yüreğinin derinliklerinde gizli olanlarla yüzleşip, yalnızlığı yazabilir.
Her yazar yalnızlığı ve aşkı yazmak ister, yazmaya da niyetlenir, ama çok az kişi bunu başarabiliyor. Hele hele günümüzde 🙂
İyi bir okur olarak ve kendimce yazmaya çalışan biri olarak ben böyle düşünüyorum.
Semih Gümüş bunu çok güzel bir şekilde başarmış. Milim milim, ilmik ilmik bir işçilik söz konusu.
Uzun uzun düşünerek, defalarca tartarak yazılan cümleler. Yavaş yavaş ilerleyen bir tempo. Okuyanı her adımda düşünmeye, kendini sorgulamaya ve gerçeklerle yüzleşmeye davet eden geçmişe bir yolculuk adeta 🙂
Sonu belli olmayan bir yolculuk. Her durakta yeni bir yalnızın eklendiği, kalabalık, ama sessiz bir yolculuk.
Benim için bu yolculuğu büyülü yapan kısmı da buydu. Yalnızlığı dert eden, üzerinde kafa yoran ; yalnızlığı seven, tercih eden veya ona mahkum olan birçok yazar ve kahraman çok güzel harmanlanıp, anlatılmış.
Ben bir kitabı okurken, eskiden okumuş olduğum kitapları hatırlarsam veya okumam gereken kitapların listesini yaparsam çok mutlu olurum. Hele hele yazmam gereken konular da çıkarırsam benden mutlusu olmaz 🙂
Bu kitaptan bana yazı yazdırabilecek cümleler mesela şunlar: ”Baharın gelmediği hayat”, ”Okuduklarıma benzemeye çalışıyorum”, ”İnsanın insana istemeden kestiği bir ceza gibi başlar dilsizlik…”
Yani kısacası bir kitap beni düşündürüp, peşinden başka kitaplar getiriyorsa benim için bulunmaz bir nimettir. O yüzden bu kitabı çok, ama çok beğendiğimi söyleyebilirim 🙂
Amaaa, birazcık eleştirmiş gibi yapmazsam çatlarım 🙂 🙂 🙂
Bana tumturaklı cümleler kurmamam gerektiğini tekrarlayıp duran, hatta başımın etini yiyen Semih Gümüş’ün şu cümlelerine ne demeli acaba: ”Böyle yaşamakla yaşamamak ya da başkaları gibi yaşamakla böyle yaşamak”, ”Bir kutu içinde kutu olarak, yalnızca benim görebileceğim şeylerin saklandığı bir kutu”.
Beğenmedim değil, beğendim. Ama bana, ”Böyle süslü cümlelere ne gerek var Meliha” diyen adama, ben de aynı soruyu sormak istedim sadece 🙂
”Yalnızlık kime benzer” sorusuna gelince…
Herkesin kendine göre bir tarifi vardır. Benimki: Yalnızlık, sessizliğin sesini duymak, sessizliği sevmek, okumak, düşünmek, okumak, yazmak ve tekrar okumaktır.
Bunu yapabilen, yapan herkes yalnızdır. Benim de en çok sevdiğim şeydir 🙂
Mutlaka, ama mutlaka okuyun derim.
0 Comments