”Bellek denilen şey esrarlarla dolu bir garip lunapark işte. Bazı olaylar bize olduklarından daha büyük, ya da daha küçük ya da daha renkli görünüyorlar”
Yavaş ve zor okunan bir kitap. Yer yer sıkıldım. İte kaka bitirdim. Okuduğum süre boyunca düşüncelerim de, duygularım da netleşmek bilmedi. Bazıları havada asılı kaldı. Bazıları da savruldukça savruldu.
Ödül almış bu öykü kitabıyla ilgili ahkam kesmeye, büyük beden konuşup, ukalalık yapmaya niyetim yok.
Ancak bana hitap etmedi diyebilirim.
Akıcı bir dil. Kurgular süper. Her öykünün derdini anlamak için kafa yordum. Anladım da, ama sıkıldım 🙁
Sebebine gelince…
Nefes almadan konuşan bir anlatıcı. Sürekli soru soran bir anlatıcı. Okuyucuya öyküye dahil olup cevap fırsatı vermeden, uzun uzun cevaplarla bunaltan bir anlatıcı.
Ben okurken dalıp dalıp gitmeyi, öykünün içine girip yaşamayı seviyorum. Ama burada bunu yapmaya niyetlendiğimde, kendimi yaramazlık yapan ve her an öğretmeni tarafından cezalandırılacak, şımarık bir öğrenci gibi hissettim 🙁
Sanki anlatıcı kendini kendine anlatıyor, kendine soru soruyor ve kendini ikna etmek için de uzun uzun cevaplar veriyor.
Ben böyle hissettim 🙁
”Bu kitabı çalın” öyküsündeki şu cümle benim halimi özetliyor gibi :” Metinle sözleşme yapmayı reddeden bir okur”. Anlatıcının beni yok saydığını düşündüm ve kitap bitene kadar da yıldızım onunla barışamadı.
Okuyun derim. Belki siz anlatıcıyla daha iyi anlaşırsınız 🙂
0 Comments