Ben bazen bazı kitapları okumayı hep ertelerim. Hatta okumamak için tepinirim 🙂
Üstelik bunu sadece zamansızlıktan da yapmıyorum…
Reklamı çok yapılan kitaplarla, çok ama çok övülen kitaplarla, ya da çok kötü eleştirilen kitaplarla arama bir bekleme duvarı örerim. Yanlış olduğunu biliyorum, ama kendiliğinden olan bir şey bu…
Ben bazen bazı kitapları okuduktan sonra, ”Keşke daha önce okusaydım” derim. Hem de genelde bu beklettiğim kitaplarla ilgilidir.
”Dört Anlaşma” da maalesef bu kitaplardan biriydi. Yıllardır sırasını bekliyordu.
Ruhumun fazlasıyla daraldığı bu günlerde onu hatırlayıp, okumam iyi oldu. Beni sakinleştirdi. Bildiğim bazı şeyleri hatırlattı ve üzerinde çalışmam gereken noktaları işaret etti.
Yani bireysel yolculuğumda, ya da ”bireysel rüyamda” nelerin üzerinde daha dazla durmam gerektiğini belki de tam zamanında gösterdi 🙂
Bence bu kitap, okuyan herkese farklı ipuçları verip, farklı düşüncelere ve davranışlara işaret edebilecek bir içeriğe sahip. O yüzden ben sadece söz konusu olan anlaşmaların altını çizerek, kitapta çok sevdiğim bir hikayeyi paylaşmak istiyorum…
Birinci Anlaşma: Kullanılan sözcüklerin kusursuz olması
İkinci Anlaşma: Hiçbir şeyi kişisel algılamamak
Üçüncü Anlaşma: Varsayımda bulunmamak
Dördüncü Anlaşma: Daima yapabildiğin en iyisini yapmak
Hikayeye gelince…
Acısını aşmak isteyen bir adam, kendisine yardım etmesi için Budist tapınağındaki bir Ustaya gider. Adam, Ustaya sorar: ”Usta, eğer günde dört saat meditasyon yaparsam, yüksek bilince ulaşmam ne kadar sürer?”
Usta adama bakar ve yanıt verir: ”Eğer günde dört saat meditasyon yaparsan, belki on yılda yüksek bilince ulaşabilirsin”.
Bundan daha iyisini yapabileceğini düşünen adam yine sorar: ”Usta peki günde sekiz saat meditasyon yaparsam, yüksek bilince ulaşmam ne kadar zaman alır?”
Usta adama bakar ve yanıt verir: ”Eğer günde sekiz saat meditasyon yaparsan, belki yirmi yılda yüksek bilince ulaşabilirsin”.
Adam şaşırır ve sorar:” Ama daha çok meditasyon yaptığımda, neden daha uzun zaman alır?”
Usta tebessüm eder, ”Sen bu dünyaya hazzı ve yaşamı feda etmek için gelmedin. Yaşamak, mutlu olmak ve sevmek için buradasın. Eğer iki saatlik bir meditasyonda yapabileceğinin en iyisini yapabildiğin halde, sekiz saat meditasyon yapmaya kalkarsan yorgun düşersin, amacından saparsın ve yaşamdan haz alamazsın. Yapabildiğin en iyisini yap. O zaman meditasyon süresi değil, yaşamanın, sevmenin ve mutlu olmanın önemli olduğunu anlarsın”.
Okumadıysanız okuyun derim. Benim gibi bekletmeyin 🙂
0 Comments