İçimizde bir ülke vardır, bir ruh coğrafyası. Yaşadığımız sürece bunun sınırlarını arar dururuz…
Şanslı olup da bu ülkeyi bulabilenler, taşların üstünden akan su gibi rahatça kayarak iniş çıkışlara yayılır, yuvalarını bulmuş olurlar 🙂
Kimileri doğdukları yerde bulurlar bu ülkeyi, kimileri bir kıyı kasabasında susuzluktan kavrulduktan sonra, çölde yüreklerinin tazelendiğini görürler…
Yemyeşil tepeler arasında doğdukları halde ancak kentin yoğun, civcivli yalnızlığı içinde rahat edenler de vardır…
Kimileri için bu arayış, bir başka insanın izini sürmektir 🙂
Bir çocuk ya da ana, bir dede ya da kardeş, bir sevgili, bir eş, bir düşman…
Birçoklarımız hayatlarımızı, mutlu ya da mutsuz, başarılı ya da doyumsuz tüketir gideriz de, aradığımızı birden tanıyıvermenin sarsıntısıyla buz kesmenin ne olduğunu asla tadamayız…
Ruhumuzda bükülü duran kol demirindeki kilidin açılmasıyla en sonunda yerli yerimize geçmenin işkencesini bir kez bile yaşayamayız…
Ölmek üzere olanların başucunda bulundum ben 🙁
Kendilerine asla kucak açmamış olan bu dünyadan ayrıldıkları için yakınlarının yas tutmasına şaşar gibiydiler…
0 Comments