Böylesi belirsiz günlerde siz ne durumdasınız bilmiyorum, ama benim gündemimin bir parçası bir ruh halinden diğerine savrulmak, normal zamanlarda üzerinde durmayacağım şeylere takılıp, üzülmek…
Dikkatimi uzun bir süre yapmak istediğim ya da yapmaya çalıştığım şeylere veremiyorum 🙁
Aynı anda birkaç kitabı okumaya çalışıyorum. Daha doğrusu okumak için kendimi zorluyorum. Yani birisinden sıkılınca, ya da okuduğumu anlamayınca diğerine geçiyorum. Bir süre sonra önümde duran kitapların bana pis pis sırıtarak baktığı hissine kapılıyorum. Küsüp, mutfağa gidiyorum. Ya da biraz el işi yapıyorum, dizi seyretmeye çalışıyorum.
Sonra tekrar kitaplar, kalem- kağıt, mutfak, el işi, müzik, biraz dizi.
Ama ne yaparsam yapayım hiçbir şey tam olarak beni mutlu etmiyor. En komik olan da saçma sapan şeylere hüzünlenip, her an ağlama moduna geçmek için bahaneler aramam ve yaratmam 🙂
”Senin ilacın okumak ve yazmak” diyorum kendime, ama 7/24 her şeye bulutlu ve hüzünlü penceremden bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum 🙁
Mesela bu sabah, şiirsel yazı türleriyle ilgi bir yazı okurken, karşıma ”T.S.Eliot’un ”Çorak Ülke” adlı epik şiiri çıktı…
Zevkle okumaya başladım, ama daha şu satırlarda gözlerim nemlenmeye ve nefesim daralmaya başladı, ”Bizler ki yaşıyorduk ölüyoruz şimdi. Sabrımız tükenmiş…”
Okumaya devam ettikçe aklınıza gelebilecek bütün hüzün, mutsuzluk ve umutsuzluk içeren düşünceler üzerimde birikti.
”Yazara haksızlık ediyorsun” diye kendime kızmam, ruh halimi daha da dibe çekti ve sıra şu satırlara gelince frenlerim okradan kayboldu…
”Değil kuru otların türküsü, Su olsaydı. Hiç olmazsa su sesi olsaydı…”
Küçücük bir çocuk gibi yere yatıp, tepine tepine ağlamak istedim. Ama kendimi kendime karşı rezil etmemek için bunu yapamadım 🙁
Bir Türk kahvesi yaptım ve şiiri bir daha okudum. Sakin sakin okudum ve sevdim. Sonra da gülümseyerek, şiirle birlikte bu duygu durumlarımı sizinle paylaşmak istedim 🙂
Bakalım siz şiiri okurken neler hissedeceksiniz…
Çorak Ülke- T. S. Eliot
Düştükten sonra meşale kızıllığı terli yüzlere
İndikten sonra donduran sessizlik bahçelere
Başladıktan sonra can çekişme taşlık ülkede
Bağıran ve ağlayan mapusane ve saraylar ve yansıması
Bahar gökgürültülerinin uzak dağlarda
O adam ki yaşıyordu şimdi ölüdür
Bizler ki yaşıyorduk ölüyoruz şimdi
Sabrımız tükenmiş
Burda su yok yalnız kaya var
Kaya ve susuzluk ve kumlu yol
Bir yol, büklüm büklüm tırmanıyor dağlara
Dağlar ki sırf kaya su yüzü görmemiş
Su olsaydı duracaktık, içecektik
Kayalar arasında kim durur ya da düşünür
Ter kupkuru, ayaklar kuma gömülü
Hiç olmazsa su olsaydı kayalar arasında
Kayalar ki ölü dağın çürük dişli ağzıdır tüküremez
Kişi burda dikilemez, oturamaz, yatamaz
Üstelik sessizlik de yok bu dağlarda
Sırf kurak kısız gökgürültüleri yağmursuz
Eletek çekme yeri bile yok bu dağlarda
Ama sıvası çatlak evlerin kapılarından
Sırıtan hırlıyan somurtkan mor suratlar var
Su olsaydı
Olmasaydı hiçbir kaya
Kaya olsaydı
Su da olsaydı
Ve su
Bir pınar
Bir kaynak kayalar içre
Hiç olmazsa su sesi olsaydı
Yoksa Ağustos böceği değil
Değil kuru otların türküsü
Sırf su sesi bir kaya üzre
Ki orada dünyasından geçmiş bir ardıç kuşu
cıvıldıyor arasından çamların
Drip drop drop drop
Ama ne gezer su
- Suphi Aytimur çevirisinden
0 Comments