Çorak Ülke – T. S. Eliot


1

Böylesi belirsiz günlerde siz ne durumdasınız bilmiyorum, ama benim gündemimin bir parçası bir ruh halinden diğerine savrulmak, normal zamanlarda üzerinde durmayacağım şeylere takılıp, üzülmek…

Dikkatimi uzun bir süre yapmak istediğim ya da yapmaya çalıştığım şeylere veremiyorum 🙁

Aynı anda birkaç kitabı okumaya çalışıyorum. Daha doğrusu okumak için kendimi zorluyorum. Yani birisinden sıkılınca, ya da okuduğumu anlamayınca diğerine geçiyorum. Bir süre sonra önümde duran kitapların bana pis pis sırıtarak baktığı hissine kapılıyorum. Küsüp, mutfağa gidiyorum. Ya da biraz el işi yapıyorum, dizi seyretmeye çalışıyorum.

Sonra tekrar kitaplar, kalem- kağıt, mutfak, el işi, müzik, biraz dizi.

Ama ne yaparsam yapayım hiçbir şey tam olarak beni mutlu etmiyor. En komik olan da saçma sapan şeylere hüzünlenip, her an ağlama moduna geçmek için bahaneler aramam ve yaratmam 🙂

”Senin ilacın okumak ve yazmak” diyorum kendime, ama 7/24 her şeye bulutlu ve hüzünlü penceremden bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum 🙁

Mesela bu sabah, şiirsel yazı türleriyle ilgi bir yazı okurken, karşıma ”T.S.Eliot’un ”Çorak Ülke” adlı epik şiiri çıktı…

Zevkle okumaya başladım, ama daha şu satırlarda gözlerim nemlenmeye ve nefesim daralmaya başladı, ”Bizler ki yaşıyorduk ölüyoruz şimdi. Sabrımız tükenmiş…”

Okumaya devam ettikçe aklınıza gelebilecek bütün hüzün, mutsuzluk ve umutsuzluk içeren düşünceler üzerimde birikti.

”Yazara haksızlık ediyorsun” diye kendime kızmam, ruh halimi daha da dibe çekti ve sıra şu satırlara gelince frenlerim okradan kayboldu…

”Değil kuru otların türküsü, Su olsaydı. Hiç olmazsa su sesi olsaydı…”

Küçücük bir çocuk gibi yere yatıp, tepine tepine ağlamak istedim. Ama kendimi kendime karşı rezil etmemek için bunu yapamadım 🙁

Bir Türk kahvesi yaptım ve şiiri bir daha okudum. Sakin sakin okudum ve sevdim. Sonra da gülümseyerek, şiirle birlikte bu duygu durumlarımı sizinle paylaşmak istedim 🙂

Bakalım siz şiiri okurken neler hissedeceksiniz…

Çorak Ülke- T. S. Eliot

Düştükten sonra meşale kızıllığı terli yüzlere

İndikten sonra donduran sessizlik bahçelere

Başladıktan sonra can çekişme taşlık ülkede

Bağıran ve ağlayan mapusane ve saraylar ve yansıması

Bahar gökgürültülerinin uzak dağlarda

O adam ki yaşıyordu şimdi ölüdür

Bizler ki yaşıyorduk ölüyoruz şimdi

Sabrımız tükenmiş

Burda su yok yalnız kaya var

Kaya ve susuzluk ve kumlu yol

Bir yol, büklüm büklüm tırmanıyor dağlara

Dağlar ki sırf kaya su yüzü görmemiş

Su olsaydı duracaktık, içecektik

Kayalar arasında kim durur ya da düşünür

Ter kupkuru, ayaklar kuma gömülü

Hiç olmazsa su olsaydı kayalar arasında

Kayalar ki ölü dağın çürük dişli ağzıdır tüküremez

Kişi burda dikilemez, oturamaz, yatamaz

Üstelik sessizlik de yok bu dağlarda

Sırf kurak kısız gökgürültüleri yağmursuz

Eletek çekme yeri bile yok bu dağlarda

Ama sıvası çatlak evlerin kapılarından

Sırıtan hırlıyan somurtkan mor suratlar var

Su olsaydı

Olmasaydı hiçbir kaya

Kaya olsaydı

Su da olsaydı

Ve su

Bir pınar

Bir kaynak kayalar içre

Hiç olmazsa su sesi olsaydı

Yoksa Ağustos böceği değil

Değil kuru otların türküsü

Sırf su sesi bir kaya üzre

Ki orada dünyasından geçmiş bir ardıç kuşu

cıvıldıyor arasından çamların

Drip drop drop drop

Ama ne gezer su

  • Suphi Aytimur çevirisinden


Like it? Share with your friends!

1
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir