Huzursuzluk


0
5 shares

”Bazı acıları ölüm bile unutturamıyor. Bazı davranışlar ölümden sonra bile bağışlanamıyor”

İlk defa Zülfü Livaneli’nin bir romanı benim ruhumu daralttı. Canımı acıttı. Resmen kabusum oldu 🙁

”Beni alıp, tekrar karnına soksan bile koruyamazsın anne” cümlesiyle başlayan bu kitabı okumaya başladığımda, bitirmeden bırakamadım.

Evet, su gibi akan bir dili var, ama damla damla beni zehirledi sanki 🙁

Dün gece yatmadan önce bitirdim  ve sabaha kadar kabuslar içinde kıvrandım…

Defalarca tecavüze uğrayan sekiz yaşındaki Nergis, rüyalarımda defalarca uçurumun kenarından kendini boşluğa bırakarak, ”Ben bir insandım Abla!” diye bağırdı 🙁

Hele hele o IŞİD’in yarım bıraktığı işi Amerika’daki faşistlerin bitirme sahnesi üstüme geldikçe geldi. Sanki Hüseyin değil, bendim o domuz kanıyla sürülmüş bıçakla öldüren 🙁

”Domuz kanıyla ölüyorsun, cennete de gidemezsin artık” cümlesi hala kulaklarımda yankılanıyor.

Yani kısacası Zülfü Livaneli kabus gibi bir kitap yazmış…

Gerçeklerin yüksek sesle konuştuğu, yola çıkılan ana hikayenin her adımında başka hikayeleri de karşımıza çıkardığı; kan ve ölüm kokulu bir yolculuk.

Ve bütün bu hikayeler, sözüm ona masallar diyarında, yani Mardin’de yaşanıyor.

”Bir yanda IŞİD, Bir yanda PKK, bir yanda devlet güçleri derken çarpışmaların ortasında kalmış, korku içinde bir kent”.

Bildiğimiz, bildiğimizi zannettiğimiz hikayeler. Duyunca, okuyunca sarsılıp, unutmak istediğimiz hikayeler.

Ama kafamızı kuma gömmemiz, ya da ”bu topraklarda inanç her şeyden önce gelir; batıl da olsa, yanlış da olsa” deyip, yok saymamamız gereken bir gerçek.

Çünkü yaşlı Fuat Amcanın da dediği gibi, ”Tarih boyunca birbirini öldürür, ama aslında, ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz” Anlamayız 🙁

Mutlaka okuyun.

 

 


Like it? Share with your friends!

0
5 shares
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir