Sevdiğiniz, özlediğiniz birine en son ne zaman mektup yazdınız?
Gözlerinin içine bakarak söylemekten çekindiğiniz; kim bilir belki de kendinize bile itiraf etmeye çekindiğiniz duygularınızı tüm çıplaklığı ile satırlara dökerek, dile getirdiniz mi?
Sayfaların arasına da ortak bir anınızı canlandıracak, alıp bir yerlere götürecek ve baktıkça tekrar tekrar yaşatarak, mutlu edecek bir resim veya çiçek koyup, zarfı da bir tutam sevgiyle yapıştırarak, postaneye koştunuz mu?
Sonra da heyecanla postacının kapınızı çalmasını beklerken saatleri, günleri saydınız mı?
Beklediğiniz cevap geldiğinde ise titreyen ellerle zarfı açarken, kuş gibi çırpınan yüreğinizin göğsünüzden fırlayacak diye korktunuz mu?
Gezdiğiniz, gördüğünüz ve çok etkilendiğiniz yerleri, olayları yeteneklerinizi sonuna kadar kullanarak ve hayal gücünüzü de katarak anlattınız mı?
Cep telefonunu kullanmadan, internetten resimler indirerek, kopyalayıp yapıştırarak, bir tıkla dosyayı gönderip. ‘’ne demek istediğim anla’’ der gibi kuru ve mekanik bir iletişimden uzak…
Siz hiç mektup yazdınız mı?!.
‘’…Saçmalama, bu çağda ne mektubu? Komik olma…’’ dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, ben komiğim, hatta biraz da geri kafalıyım. İnatla siyah-beyaz fotoğrafları sevmeye devam ettiğim gibi, mektup yazmayı da seviyorum.
Sevdiklerime, özlediklerime arada bir yazarım.
Babama mesela yirmi yıldır düzenli olarak mektup yazarım…
O telefonlardan nefret ederdi. Yüz yüze konuşmayı sever, hele hele mektuplara bayılırdı.
O yüzden ona arada bir yazarım ve ona ait olan eşyaların arasına sıkıştırırım. Hayatımda olup bitenlerden haberi olsun isterim.
Hatta bazen köşeye sıkıştığımda veya kendimi yalnız hissettiğimde ondan yardım isterim.
Mektubumu okuyunca rüyama gireceğini bilirim. Rüyalarımı da hiç hatırlamam, ama sabahları çok mutlu ve huzurlu uyanırım. Yeniden hayata sarılmak ve gülümsemek için birçok sebep bulurum…
Bu mektuplar sayesinde yirmi yıl önce ölen babamı yaşar ve yaşatırım…
Ya siz hiç mektup yazdınız mı?
0 Comments