Bu kitabı hep merak etmiş ve okumayı çok istemiştim. Ama satın almaya bir türlü karar verememiştim 🙂
Belki de o yüzden Atatürk kitaplığın ödünç bölümünde görünce dayanamadım ve aldım.
İşlemleri yapan kadın, ” Bu kitabı nasıl okuyacaksınız yahu? O kadar kalın ki…” demişti.
“Kendini okutan bir kitap gibi görünüyor” dedim ve daha yolda okumaya başladım 🙂
Evet, kitap tam tamına 1256 sayfa olmasına rağmen kendini çabuk okutan türden…
Beni daha ilk sayfalarda baştan çıkaran cümle şu oldu:” Gerçek daima soğuk ve ebediyen yalnız başınadır…” 🙂
İlgi çekici ve peşinden sürükleyen bir konu. Akıcı bir dil. Merak uyandıran soru işaretleri 🙂 Sağlam bir kurgu. Yer yer mantık ve ahlak sınırlarını zorlayan olaylar…
Öyle ki yer yer olaylar öyle bir noktaya geliyor ki, gerçekler, doğrular, iyilikler, kötülükler, inançlar yer değiştiriyor.
Yer değiştirince sağlam kafa karıştırıyor. Ama yazarın da dediği gibi, bazen “Açıklanmadığı zaman anlamıyor olman, ne kadar açıklanırsa açıklansın, anlayamayacağı anlamına gelir…”
Öyle anlarda da galiba yapılacak en güzel şey, kalabalığın içinde kendini kaybederek, yüreğinin sesini duymak…
Ne de olsa yüreğimiz bize hiç bir zaman yalan söylemiyor ve hiçbir zaman bizi yanıltıp, yarı yolda bırakmıyor 🙂
Romanda en sevdiğim cümle ise, “Ölmekten korkmuyorum. Korktuğum şey gerçeklikten çıkmak. Gerçeğin beni arkasında bırakması…”
Çok çok emek vererek üretilmiş bir eser. Yazarın birikiminden etkilenmemek elde değil.
Kitabın kalınlığından etkilenmeden okuyun derim.
Bir başladınız mı, gidiyor. Ben 10 günde okudum 🙂
0 Comments