”Şiirde, öyküde sözcükleri, fikirleri, imgeleri ve ritimleri sevmelisiniz, bir şey sevmeye dair tüm gücünüzle”
Wallace Stevens’ın bu güzel sözündeki öykü kelimesini ben ekledim 🙂
Çünkü ben şiiri ve öyküyü hep yan yana ve iç içe düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünürüm.
Edebiyat nedir sorusu etrafında dolaştıkça dolaşan bir kitap.
Üstelik, ”henüz kimsenin bütünüyle tatmin, ya da ikna edici bir yanıt sunmadığı” bir soru olduğunu peşinen kabul ederek.
Çünkü başı ve sonu olmayan, özgür bir yolculuktur edebiyat 🙂
”Edebi eserin dünyası dışında hiçbir yerde gerçek olmayan insanların, var olmayan seslerin icadı, ya da yaratımıdır”. O yüzden de zaten ”zihin okuma ve büyülü düşünmeyi” gerektirir.
Okumak, yazmayı da içerir. Okuma yolunda yeni şeyler filizlenir, şekillenir ve meyve verir.
Ben kendimi bildim bileli elimde kırmızı kalemle okurum 🙂 Okurken altını çizdiklerimi, sonra irdeler ve düşünürün. O irdelemeler sayesinde de yeni şeyler keşfeder, yeni uydurma ve yaratma yolları bulurum.
”Yazmak esir olmaktır” diyor Elizabeth Bown ve ”insan belki de hiç aklına gelmeyecek bir deneyimin esiri olmasıdır” diye de ekliyor 🙂
Kitap üç bölümden oluşuyor:Okumak, Düşünmek ve Yazmak.
Biraz teknik bir dille yazılmış. Bir matematik problemi çözer gibi, bütün ayrıntılara dikkat edilmiş. Milim milim irdeleyerek, sonuca gidilmiş.
Yani ben, bütün bilgilerin derlenip, toparlandığı bir bilimsel çalışmanın net sonuçlarını okuyormuşum gibi hissettim biraz 🙂
Elbetteki en çok öykü bölümün üstünde durdum. Bu bölümde en çok hoşuma giden sözleri paylaşmazsam çatlarım 🙂
”Öykü yazmak bedeniniz ve ruhunuzla, kalbiniz ve zihninizle yazmayı gerektirir. Ortaya çıkardığınız o tuhaf şeyin her sözcüğünü, her cümlesini sevip özen göstermelisiniz. Okurunuzun ne düşüneceğinden ya da hissedeceğinden, hatta eserinizin okunup okunmayacağından bile emin olamazsınız, ama yapmış olduğunuz şeye duyduğunuz sevgi ve özen, belki de nihayetinde en önemli şeydir”.
Bu sözlere sonuna kadar katılıyorum.
0 Comments