”Dünyanın beni unuttuğunu hissedinceye kadar sessizce oturdum”
İnsanın yüreğini de, ruhunu da yoran öyküler…
Zengin bir dil, ama ritmi ağır ve yoğun. Ele alınan konulardan ziyade, kahramanların iç dünyasında olup bitenleri düşünmeye ve anlamaya davet ederken, kaybolma hissi yaratıyor. Çünkü yoğun bir hüzün, yalnızlık, hatta yer yer hiçlik havası var 🙁
”En kötü zamanlarında üstünde kontrol edemediği bir bulut kümesi gibi onu perişan eden bir hüzün, kımıldayamaz halde yatıyordu, bulutların yoğunluğu azalıp da ışığı geçirene ya da iyi yürekli bir fırtına onları yırtıp atana dek. Öylesine huzursuzluk yayıyordu ki, yüzünün bu yüzden berbat olduğunu düşünüyor ve gizleniyordu…”
***
”Bahçe yeniden dondurucu ışığın tacizine uğradı. Gürültü yere yaklaştı, verilen cazayı uzatılmış bedenlerine sivri uçlarıyla nakşedecek bir tırmık gibi alçaldı. Sonra tekrar yükseldi, yükselip gitti, ışık helikopterin göbeğinden içeri çekildi. Kırağı, yıldızlar, bir sessizlik daha…”
Sanki yazar, öykülerin edebi gücünü unutturup, okuru hayattaki korkularla, utançlarla, şiddetle, ya da gerçekliğin çıplaklığı ile yüzleştirmek, belki de baş başa bırakmak istemiş 🙁
”Şöyle bağırıyordu: ‘Neye yarar!’ sadece bu: ‘Neye yarar! Neye yarar!’ Tekrar tekrar, bir yandan da öne arkaya sallanıyor, ara sıra yüzünü elleriyle kapatıyordu. ‘Neye yarar!’ Bu kadarcık…”
Okunması zor bir kitap…
Beni en çok ”Kayıp”, ”Başka bir ülkede” ve ”Gerekli güç” öyküleri etkiledi ve sarstı 🙁
Yüreğimi en çok sıkıştıran ve belki bir gün bana bir öykü yazdıracak cümleyi paylaşarak, yazımı bitirmek istiyorum : ”Hayatının sonuna gelip de dönüp geriye baktığında dehşet ve hayal kırıklığı duymamak, hüsrana uğramamak çok şey istemek değildi…”
0 Comments