”Kumar oynamak niçin diğer para kazanma yöntemlerinden daha kötü olsun? Kumarın ticaretten neyi eksik?”
Bu kitabı ilk kez okuduğumda sanırım on dört yaşlarımdaydım.
Bir insan nasıl olur da böylesi yıkıcı bir tutkuya karşı koyamaz diye düşünüp, ana karaktere çok kızmıştım. Aslında Aleksiz İnanoviç’in Dostoyevski’nin ta kendisi olduğunu anlayamayacak kadar ona sevdalanmıştım.
Tam olarak kaç yaşında Dostoyevski’ye sevdalandığımı hatırlamıyorum, ama o gündür bugündür onunla ilgili herhangi bir eleştiriye tahammülüm yok. Bu da başka bir yazının konusu olsun 🙂
Şimdi ”Kumarbaz”ı tekrar okurken, ana karakteri çok daha iyi anladım, onunla eylendim ve onunla üzüldüm. Neticede, ”İnsan bu yola bir kere girdi mi, karlı bir tepeden bayır aşağı kızakla kayar gibi, her saniye hızlanarak indiğini” öğrenebilecek yaşı çoktan geçtim 🙂
Ama nedense kitabı okuduğum süre boyunca, bir yazarın kahramanları üzerinde istediği gibi davranma yetkisi var mı ve ne kadar var diye düşünüp durdum.
”Etkisi var, roman kahramanları kendi kişilikleriyle değil de yazarın kalemine tutsaktırlar” dediğinizi duyar gibiyim.
Ama bazı yazarlara göre bu tam olarak böyle değil…
Mesela Miguel de Unamuno, ‘Sis’ romanın kahramanı Augusto Perez’i öldürmeye karar verdiği zaman, onun, ‘Yaşamak istiyorum Don Miguel, yaşamak istiyorum’ diye bağırdığını anlatmış 🙂
Başka bir örnek: Annie Vivanti, ‘Yırtıcılar’ romanı için yazdığı bir makalede, ”Olay kişilerini büyük bir sevinçle yarattım. Onlara istediğim biçimi verdim. Kadınlarım kumral, erkeklerim esmerdi. Birine kıvırcık saçlar verdim, öbürünün çenesine bir çukur koydum. Hoşuma gidenler her türlü talih lütfuna kavuşuyorlardı. Hoşuma gitmeyenler ölüme mahkumdular. Fakat bir gün geldi ki, onlardan biri artık bana baş eğmedi. Sonra birini gördüm ki benim başarımı beklemeden istediği gibi hareket ediyordu. Birdenbire anladım ki yarattığım bebekler canlıydılar…” 🙂
İşte böyle… Kumarbaz’ı okurken bunların üzerinde kafa yordum. Yormaya da devam edeceğim.
Dostoyevski’ye gelince. Elinize geçen her kitabını okuyun, tekrar tekrar okuyun. Ben öyle yapıyorum.
O bir deryadır. Ondan öğrenilecek şeylerin sonu yoktur 🙂
0 Comments