”Alışkanlık ikinci suçta başlar. İlkinde bir şeyler bitmiştir” Albert Camus
Okunması zor bir kitap. Yer yer ele alınan gerçekleri sindirmek zor, hatta imkansız (:
Elbette ki yazar Sevil Atasoy olunca, türlü türlü katillerle akılalmaz cinayetlere yol alacağını bile bile okumaya başlıyor insan. Ama yine de her sayfada, ”bu kadar da olmaz yahu” diye şaşırmaktan kendini alamıyor.
Tek bir cinayeti işleyen katili anlamanın daha kolay olduğunu düşünerek, hepimiz seri katilleri daha çok merak ederiz.
Bir insan neden ve nasıl 20-30 veya daha çok cinayeti planlayıp, soğukkanlı bir şekilde işleyebilir? Yakalanmaktan korka korka mı cinayetlere devam eder, ya da bir gün yakalanmak için mi hastalıklı eylencesine son verir? David Schmid’e göre, ”Ünlü bir seri katil etkili ve ekonomik biçimde iki ihtiyacı karşılar: Ölüm ve Şöhret”.
Şöhretin nasıl garip bir kavram olduğunu ve insanları nasıl da hiç beklenmedik davranışlara sevk ettiğini hayretle okuyoruz bu kitapta…
Gayet yakışıklı, eli ayağı düzgün bir hukuk öğrencisi 4yıl içinde 30’dan fazla güzel ve genç kadını kaçırıyor, tecavüz ediyor; öldürdükten sonra da kısmen cesetlerini yiyor.
Mahkum edildiğinde tonlarca hayran mektubu alıyor ve bir hayranıyla hapiste evlenip, kız çocuğu sahibi oluyor.
Ben seri katillere aşık olan, seven ve birlikte olan kadınları anlamakta zorlanırken, ondan çocuk sahibi olmanın anlamsızlığında tıkanıp kalıyorum 🙁 Üstelik bu kadınlar zeki, iş güç sahibi…
Ayrıca öyle ”kötü adamı sevgiyle iyileştirme umudu” tarzındaki fantezilere inanmıyorum.
Farz edelim ki şöhret merakı ya da böyle bir fantezi söz konusu, ama kim ne derse desin bir seri katilden bile bile çocuk sahibi olmak mantık dışı bir şey.
Gelelim küçük yaşta işlenen cinayetlere. Bunların bir kısmına potansiyel seri katili gözüyle bakılması doğru mudur?
Bakın 18 yaşında ilk cinayetini işleyen Devin’e, ”Neden yaptın?” diye sorduklarında nasıl bir cevap vermiş: ”Hayat bir video oyunundan farksızdır. Oyunun sonunda herkes ölmeli”.
Böyle düşünen bir Çocuk- Katil, tek bir cinayetle yetinir mi?
Sevil Atasoy bu kitabında sadece seri katilleri ele almış değil elbette ki. Tecavüzcüler, delil eken polisler, uyuşturucu cinayetleri, roman yazmak için cinayet işleyenler, cinayet işledikten sonra polisiye yazarı olanlar da var. Ama ben daha çok seri katillere takılıp kaldım. Özellikle de seri katili olan hemşirelere…
Mesleğin temelinde hayat kurtarmak yatarken, bir hemşirenin seri katili olması, hasta insanları öldürmekten zevk alması benim aklım almıyor (:
Kitapta en çok takıldığım seri katili erkek hemşire Donald Harvey vakası oldu…
70’e yakın hastayı öldürdükten sonra yakalanınca, ”Tekrar öldürür müsün?” diye sormuşlar. Verdiği cevap tüğler ürpertici: ”On beşinciden sonra hala yakalanmadığımı görünce, bunun bana verilmiş bir görev olduğunu anladım. Hem yargıç, hem savcı, hem de juri bendim. Tanrı yoktu, ben vardım. Bu yüzden yakalanmayacağımı bilsem, elbette öldürürüm…”
Ben bu satırlardan sonra ekleyebilecek bir şey bulamıyorum 🙁
Yazımı Sherlock Holmes’in yaratıcısı olan Artur Conan‘ın sözüyle noktalamak istiyorum: ”İmkansızı eledikten sonra geride kalan ne kadar akıl dışı gelse de, gerçek olmalıdır…”
0 Comments