Bugün kitaplığımda yıllardır okumaya fırsat bulamadığım kitapları karıştırırken, 4-5 sene önce bana hediye ettiğin bir kitap elime geçti…
Doğum günümü kutlayan kısacık yazını okurken önce gülümsedim, sonra hüzünlendim. Paylaştığımız güzel anları hatırlarken, yıllardır görüşmememizin nedenini beynimi kemirmeye başladı.
Sen, işyerinde kötü bir oyuna alet olmuştun ve ayrılmak zorunda kalmıştın. Sen ayrılınca, ben de orada kalan arkadaşlarla çalışmak istemediğim için ayrıldım…
Depresyondaydım zaten ve oradaki insanlar bana iyi gelmiyordu.
Biliyorsun, kısa bir süre önce annemi kaybetmiştim. Onunla bağlılıkla- bağımlılık karışımı bir ilişkim vardı. Hastalığı sırasında da, ölümünden sonra da psikolojimde ciddi bir travmaya sebep olacak izler oluştu.
Bunu kendi kendime yenmeye ve tedavi etmeye çalışırken battıkça battım…
Böyle bir durumdayken bir de etrafımdaki insanların gerçek yüzleriyle yüzleşiyordum. Bazı insanlar bu duruma düşmemi çoktan bekliyormuş gibi üzerime saldırdılar.
Konuştular, uydurdular, kustukça kustular. Ben sustukça, onlar coştular 🙂
Depresyonun en dip noktalarına battım… Aylarca odamdan çıkmadan, tavana bakarak geçirdim günlerimi.
Beni tanıyan, beni seven ve neler yapabileceğimi bilen insanlara kendimi anlatmam gerekmediğini düşündüm…
Kocam olmasaydı, belki hayatta bile kalmazdım. ‘’Lütfen, benim için!’’ diye yalvarmasaydı, annemin peşinden gitmek için elimden geleni yapardım.
Toparlanmam yıllar sürdü…
Bir sene önce tedaviyle sigarayı bıraktım. Psikoloğumun tavsiyesiyle resim kursuna başladım. Kara kalem ve yağlı boya tabloları yapmaya çalışarak kendimi tedavi etmeye devam ettim.
Hala devam ediyorum J Hala kendim için yaşamaya öğrenmeye çalışıyorum. Sadece bana gerçekten değer verdiğine ve sevdiğine inandığım kişilerle görüşüyorum…
Geçmişi düşünmemeye çalışıyorum. Ama bilirsin anılar, davetsiz bir misafir misali beklenmedik anda insanın kapısını çalar 🙁
Tıpkı bugün, bana hediye ettiğin Oğuz Atay’ın, ‘’Tutunamayanlar’’ kitabı elime tesadüfen geçmesi gibi…
Biliyor musun, yıllar önce aramanı çok bekledim…
Karşılıklı oturup, gözlerimizin içine bakmamızı çok istedim. Bunu yapsaydık, konuşmamıza bile gerek kalmayacaktı. Çünkü aradığımız cevapları orada bulacaktık…
Sen aramayınca, ben de aramadım. Her şeyi zamana bıraktım ve Allah’a havale ettim.
Ben seninle uzun bir yolculuğa çıktımızı düşünmüştüm… Son durağı olmayan, gittikçe güçlenen bir dostluğa yol aldığımızı zannetmiştim… Yanılmışım…
Eylül 2012
0 Comments