Gönüllü kölelik


0

”Yazmak, yaşamanın bir biçimidir” Flaubert

Bugünlerde okuduğum her şeyi ayna misali kendime çeviriyorum 🙂 Bunu yapmak hem hoşuma gidiyor, hem de hissettiklerim, düşündüklerim, yaptıklarım ve yapmak istediklerimin normal bir şey olduğunu görüyorum.

Marıo Vargas Llosa’nın, ”Genç bir romancıya mektuplar” kitabını okuyorum ve  bitmesini beklemeden kaleme sarılmak geldi içimden.

Çünkü ilk bölümün yazısında, edebiyat tutkusunu tenya’ya benzetme fikrine bayıldım. Özellikle de ressam ve sinemacı olan Jose Maria adındaki arkadaşının, içine yerleşen tenya için şu sözlerini çok sevdim :”Artık hayatımdaki her şeyi kendim için değil, içimde taşıdığım ve beni kendine uşak eden varlık için yapıyorum”.

”Oh be, yalnız değilim” diye bağırmaya ihtiyacım olduğu için çok sevindim galiba 🙂

Çünkü ben, ”yazmak çırılçıplak soyunmaktır” dediğim zaman etrafımdakilerin garip garip bakışlarından içten içe çok eğlenirim. Onlar benim kafayı sıyırdığımı düşünürken, ben onların yüzlerinden ve etrafımdaki her şeyden malzeme çıkarır ve biriktiririm. Bazen kalemi bile elime almadan yazdıkça yazarım 🙂

Bence yazmayı seven, yazabilmek için ter dökmeye gönüllü olan herkes, yaratıcılığını, düşüncelerini, duygularını ve hayallerini engelleyen, kısıtlayan her şeyden kurtulmalı. Ama en önemlisi de kim ne der, kim nasıl anlar, ne düşünür tarzındaki zincirlerden kurtulmalı.

Kabul, bugünlerde hepimiz korkuyoruz. Sadece yazdıklarından dolayı çok ağır bedel ödeyenler var ve her zaman da olacak 🙁

Oysa edebiyat çerçevesinden yazılan hiçbir şey kimseye zarar vermez. Bir kalem hiç kimseyi öldüremez, öldürmez. Bana göre öyle yani.

Neyse, dönelim ayna meselesine, okuma ve yazma tutkusuna…

Marıo Vargas Llosa’nın da dediği gibi, ”Yazmak bir hobi, spor veya boş vakitlerde icra edilen kibar bir oyun değildir. Ayrıcalıklı, önüne başka hiçbir şeyin geçemeyeceği bir öncelik, kurbanlarını köleye dönüştüren, özgürce tercih edilmiş bir uşaklıktır”.

Ben, böyle düşünen insanların sayısı artarsa, dünyanın daha güzel bir yer olacağına inanırım. Pek umudum olmasa da öyle düşünmeyi tercih ederim.

Çünkü etrafımda okuyan kişi sayısının gittikçe azaldığını görüyorum. Hatta hem okumayan, hem de beni eleştiren kişi sayısı da arttıkça artıyor. Mesela en sık duyduğum cümleler: ”Tanrım, ne kadar asosyal ve sıkıcı bir insansın. Hep okuyorsun”, Hayat edebiyattan ibaret değildir. İnsanlar öykülerdeki gibi yaşamazlar”.

En sinir olduğum cümle ise, ”Yazılar karın doyurmaz. Bırak böyle boş şeylerle uğraşmayı”.

”İyi de arkadaş, ben belki de aç kalmak istiyorum. Sana ne!” demek istiyorum, ama demiyorum 🙂

Biliyorum, dünyada basılmış ve basılacak bütün kitapları okuyamayacağım. Yazmak istediğim her şeyi de yazamayacağım. Hatta yazdıklarım ve yazmak istediklerim de belki hiçbir zaman basılmayacak. Olsun.

Ama bundan sonra hayatımın tek amacı okumak ve yazmak olmazsa, ölürken gözlerim açık giderim öbür tarafa ve buna engel olan herkesi Tanrı’ya şikayet ederim 🙂

Marıo Vargas’ın da dediği gibi, ”Edebiyat gönüllü bir köleliktir”.

Bu köleliği bilerek, isteyerek ve severek seçtiğin zaman, başka hiç kimseye ve hiçbir şeye yer kalmaz bence.

Mesajımın doğru adrese ulaşmasını umut ederek, ”Beni köleliğimle baş başa bırakın yahu” diyorum. Anlayan anlar 🙂

 


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir