Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali


0

”Hayat ancak bir kere oynana bir kumardır, ben onu kaybettim. İkinci kez oynayamam”

Bu kitabı her okuduğumda en çok bu cümleye sinirlenirim ve en çok bu cümleye ağlarım.

Ağlamak derken, öyle bir iki göz damlası süzülmesi anlamında değil, baya oturup hüngür hüngür ağlamaktan bahsediyorum. Hatta yaşım ilerledikçe ağlama süremin arttığını itiraf edebilirim (:

Bu kitaptan daha çok sevdiğim kitaplar var elbette, ama onları oturup her sene tekrar okumam.

Abartmıyorum. Gerçekten hemen hemen her sene ”Kürk Mantolu Madonna’yı” okurum. Birçok satırını ezbere biliyor olabilirim, ama her elime aldığımda ilk kez okuyormuşum gibi heyecanlanır, meraklanır, şaşırır, üzülür; aynı şeylere kızarım ve bitince ağlarım.

Ya bende bir problem var, ya da bu kitabın benim üzerimde böyle garip veya sihirli etkisi var.

Oysa ilk kez bu kitabı elime aldığımda pek beğenmemiştim.

Lisedeydim. Bulgaristan’da yaşadığım yıllar. Annemin tavsiyesiyle okumaya niyetlendim. Bitirdiğimde, ”Buram buram Rus Edebiyatı kokuyor. Adam resmen onları taklit etmiş. Ayrıca çok saçma, hastalıklı bir aşk hikayesi”, demiştim anneme.

Annem söylediklerime bozulmuş, ”Sen bu kitabı öylesine okumuş ve hiçbir şey anlamamışsın”, demişti.

Annem, Sabahattin Ali’yi çok severdi. Bense Rus Edebiyattına tapar, ”Damarlarımda Rus Edebiyatı akıyor” havalarında dolaşıyordum.

Gençlik işte. Maria Puder ile Raif Efendinin marazi aşkını anlayabilecek kadar ince ve detaylı düşünme yeteneğine ve hayat tecrübesine sahip değildim. Sabahattin Ali’nin su gibi akan, şiirsel anlatımına yüreğimin kapısını açmaya niyetlenmemiştim bile.

Yıllar sonra Türkiye’de ”Kürk Mantolu Madonna’yi elime alıp, bir nefeste okuduğumda, annemin haklı olduğunu anladım. Ogündür bugündür bu kitap benim için bir hazine, bir mücevher kadar değerlidir.

Bu kitap bana ne öğretti?

Bir insanı tanımanın ve anlamanın ne kadar zor olduğunu. Basit ve boş gibi görünen bazı hikayelerin, olayların ve bazı hayatların derinine inildiğinde, karanlık ve kuytu köşelerde bambaşka bir dünyanın gizlendiğini öğrendim. O dünyanın kapısını aralamanın ve içinde olanları anlamanın da ne kadar zor olduğunu keşfettim. Nerden, nasıl ve hangi ruh haliyle bakıldığının da çok önemli olduğunu gördüm.

Bu kitabın bana neler hissettirdiğini ve neler düşündürdüğünü anlatmaya kalksam sayfalar ve kelimeler yetmez. Tıpkı hayat gibi. Anlat anlat bitmez ve ne söylersen söyle yeterli olmaz.

Peki, bu kitap beni her seferinde neden ağlatıyor?

Kim bilir, belki hayatımın bazı dönemlerinde Maria Puder gibi hissetmiş olabilirim. Ya da bazı dönemlerimi Raif Efendi gibi yaşamış olabilirim. Belki ben de bazen, ”Bir köpek kadar yalnızım. Hasta bir köpek kadar yalnızım”, diye bağırmış olabilirim ve belki benim çığılıklarımı yüreğimden başka hiç kimse duymamış olabilir (:

Belki benim de içimde, ”yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardır’‘. Belki yarım kalmış bir aşkın, ya da hiç yaşanmamış aşkın üzüntüsü vardır. Kim bilir? Hayat herkese farklı farklı oyunlar oynar…


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir