Ayşe Kulin bu romanıyla bizi çok sağlam bir soruyla baş başa bırakıyor: ”Siz hiç kayboldunuz mu?”…
Bana bu soru ilk anda bir tokat gibi geldi ve cevabım, ”Hem de nasıl” oldu.
Arkasından da, ”Hem de bir kaç kez” cümlesi dökülüverdi yüreğimden 🙁
Evet, kaybolmak…
Yanıtını bilmediğimiz soruların, acı veren gerçeklerin; hakim olamadığımız ve olamayacağımız olayların içinden çıkmak bazen kolay değildir 🙁
Hele hele bunlar aileyle ilgi olunca, insanın kendisiyle yüzleşmesi, yaşanan şoktan sonra kendini iyileştirip, toparlaması da hiç kolay değildir 🙁
Bazen Pandoranın kutusundan öyle şeyler ortaya saçılır ki, insan yaşamaktan bile vazgeçebilir 🙁
Tıpkı Esra’nın annesi gibi…
Kızının iyiliği için söylediği yalanlar, sakladığı gerçekler ve yüzleşmek istemediği anılar onun gücünü tüketip, hayata tutunma şansı bırakmaz.
Esra ise yüzleştiği gerçeklerin altında ezilip, ”Niye ben? Kimim ben? Ne biçim insanların çocuğuyum ben?”
soruların arasında kayboluyor 🙁
Karısını bir erkekle aldatmış, hapse düşmüş bir babanın ve kocasının suçsuz olduğunu bildiği halde kılını bile kıpırdatmamış bir annenin kızı olduğu gerçeği onda sadece onlardan kaçma isteği uyandırıyor.
Bu gerçeği taşıyacak gücü bulamayacağını zannettiği için…
Ama yeni bir felaket kaçmasını engelliyor: Annesi aniden ölüyor 🙁
Ölümün olduğu yerde ise affetmeler, barışmalar ve gerçeklerle yüzleşmeler basitleşip, kolaylaşıyor.
Çünkü ölüm, geride kalanlara hayata tutunmak için tek bir yol gösteriyor: Sevgi 🙂
Sevgi her şeyin ilacıdır… Sevgi her şeyi öğreten en iyi okuldur…
Okumadıysanız, mutlaka okuyun derim 🙂
0 Comments