”Hiç. Hiçbir şey bilmiyorlar.
Bilmek? İstemiyorlar…
Hiç, hiçbir şey görmüyorlar.
Görmek? İstemiyorlar…”
Ben bu kitabı, ”hikayesizliklerin hikayesini” anlattığı için çok sevdim 🙂
Sevmenin de ötesinde okumaya başlar başlamaz, ben de kitaptaki diğer karakterler gibi, kendi hikayemi satırlar arasına yazmaya başladım…
Çünkü, Takiye’nin de dediği gibi bu kitabın bir yazarı yok. Karakterler kendi hikayelerini kendileri yazıyorlar.
”Yazıldıkça yaşanan, ya da yaşadıkça yazılan bir kitap” söz konusu yani 🙂
Benim gibi hikaye uyduran ve uydurduğu hikayenin içine girip yaşayan bir sürü karakterle tanıştım.
Bazılarına ”merhaba bile diyemeden, elveda” demek zorunda kaldım 🙁
Bazılarıyla sıkı bir dostluk kurdum 🙂
Onların isimlerine gelince…
En çok zevk aldığım kısım da bu 🙂
Çünkü bu kitabın içinde karakterler arasında dolaşırken, insan ve yer isimleriyle flört edercesine saklambaç oynamayı öğrendim 🙂
Bunun için de Engin Geçten Hocama sonsuz teşekkür ediyorum!
Sıkı bir beyin jimnastiği ile ince bir mizah arasında dans etmenin çok zevkli olduğunu hatırlattı bana 🙂
Zaten, ”dans insanın evrenle yeniden bütünleşme çabasıdır…”
Hele hele yaşadığımız dünyayı kocaman bir psikiyatri kliniğine dönüştürdüğümüze göre, dans etmekten başka şansımız da kalmadı 🙁
Mutlaka, ama mutlaka okuyun derim.
0 Comments