”İnsan ölene kadar hergün birşeyler öğreniyor” derdi dedem.
Hayatın her an bize dersler çıkaracağımız fırsatlar sunduğunu, ölüme beş kala bile öğrenilebilecek olaylarla karşı karşıya kalabileceğimizi vurgulardı.
Onun sayesinde okuduğum her şeyden, şahit olduğum ve etkilendiğim her olaydan kulağıma küpe olacak kırıntılar cımbızlamıyı, insan manzaraları biriktirmeyi sevdim. Biriktirdiklerimi de anlatmayı tercih ettim…
Bugünkü ders konusu: ÖLÜMDEN SONRA GELEN İNSANLIK
Ders konusunu da çok sevdiğim bir yazar olat Tolstoy’un ”Efendi ve Uşak” hikayesinden çıkardım.
Yine bir para işi için yola koyulan uşakla efendi, dondurucu soğuk ve tipiden dolayı yollarını kaybederler. Kızak yoldan çıkar ve efendiyle uşak ölesiye üşürler.
Uşağın üşümesi delik çizmesindeki ayağından başlar ve tüm vücudunu sarar. Ancak bir süre sonra artık ölüm kendisine tatsız görünmemeye başlar.Çünkü yaşamı bir kölelikten ibaret olduğu için zaten artık yaşamaktan da bezmiştir.
Bir süre sonra kendine gelen efendi, uşağın ölmek üzere olduğunu anlar ve hemen kürküyle beraber uşağın üzerine uzanır ve onu ısıtmaya başlar. Pişmanlık duygusu içinde kıvranmaya başlar. Sahip olduğu paranın, çiftliklerin ve ormanların anlamsızlığını kavrar. Artık sadece tek dileği vardır: Uşağına birazcık sıcaklıv verebilmek.
İnsan olmanın tam da böyle bir şey olduğunu ancak öğrenir ve uşağına ”kardeş” diye hitap eder…
Köylüler üstte efendiyi, altına aldığı uşağını ertesi gün ancak bulurlar. Efendinin cesedi buzhanede dondurulmuş et gibi serttir.
Kaldırmaya çalıştıklarında hala uşağın vücudunu sarmaya çalışırcasına bükülemez bacakları…
0 Comments