” Her şeyin açıklanmasının her şeyin başlangıcı gibi sonsuzluğun içinde saklı olduğunu biliyorum”
Bazı kitaplar yayınlandıkları anda bomba etkisi yaratır. Okuyanın dünyasını yerle bir eder, düşündürür, köşeye sıkıştırır ve korkutur. Sonra da canı sıkılmış, biraz esip her tarafı tuz buz ettikten sonra da aniden ortadan kaybolan bir rüzgar misali çabucak unutulur.
Ama bazı kitaplar yıllar, asırlar geçse de her okunduğunda bomba etkisi yaratır. Okuyanın bildiklerini, bildiğini zannettiklerini, inandıklarını ve emin olduklarını sarsar ve tekrar tekrar düşünmeye, sorgulamaya, araştırmaya ve kısır döngü içinde çırpınmaya iter. O çırpınmalar bazen her şeyden vazgeçmeye veya yeni dünyalar keşfetmeye ve huzur bulmaya sebep olabilir.
Tolstoy’un itirafları bende böyle bir etki yaratıyor…
İlk kez lise döneminde, ödev amaçlı okumuştum. Dinin yasak olduğu bir ülkede yaşıyor olmanın etkisiyle inanç konusuna yüzeysel yaklaşıp, tıpkı yazarın gençlik yıllarındaki düşüncelere sahip olduğumu söyleyebilirim…
”Bazı hatıralarıma bakarak, ciddi biçimde inanmadığımı, sadece bana öğretilenlere, büyüklerin önünde açıkladıkları şeylere güvendiğimi, ama bu güvenin de pek sağlam olmadığını söyleyebilirim…”
Ben de o yaşlarda tıpkı onun gibi inançlı bir insan olmak yerine iyi bir insan olmak istiyordum, ama iyi bir insan olmayı öğrenirken , ”çok gençtim, tutkularım vardı, yalnızdım, yapayalnızdım”.
İnsanları anlamaya ve hayatı öğrenmeye çalışırken ölüm gerçeği ile yüzleştim. İlk tıkanmayı orada yaşadım ve hayatın anlamını sorgulamaya başladım. Sorguladıkça kendi içimde kayboldum. Kayboldukça daha çok araştırmaya, okumaya ve düşünmeye başladım. Bunları yaparak, umutla sarılabileceğim ışığı daha kolay yakalayabileceğimi zannetim. Ama öyle olmadı 🙁
Bazen yakaladığıma dair kendimi kandırdım, bazen pes ettim; defalarca vazgeçtim, ama sonra tekrar aramaya devam ettim.
Düşünen, araştıran ve sorgulayan her insanın Tanrı ve inanç konusunda böyle yaptığını zannettim.
Dinin yasak olmadığı ülkemde yaşamaya başladıktan sonra bunun böyle olmadığını gördüm 🙁
”Öğretilerde hakikat olduğundan şüphem yok; ama şu da kuşkusuz ki, öğretinin içinde yanlış da var” diyor Tolstoy. Ben bu fikre sonuna kadar katılıyorum, ama bunu bugüne kadar yüksek sesle ifade etmeye cesaret edememiştim.
İnancın, Tanrı’nın varlığının sorgulanması, bilim ve felsefe süzgecinden geçirilmesi bana göre çok normal ve gerekli bir şey. Ama bunu yapanlara ülkemizde nasıl tepki gösterildiğini görmek beni mutsuz ediyor.
Çünkü ben düşünmenin, araştırmanın ve sorgulamanın gerçeğe yaklaşmanın en sağlıklı yol olduğuna inandım hayatım boyunca. Korkuların, yasakların ve acımasız cezaların insanoğlunu hayata küsmeye, bazen yaşamaktan vazgeçmeye sebep olduğuna da inandım.
Ama ne yazık ki tarih boyunca inanç konusunda insanlar birbirlerine büyük kötülükler yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Tolstoy’un itiraflarını yazdığı döneme dönecek olursak, bakın bu konuda o ne yazmış: ”O sırada Rusya’da savaş çıktı. Ruslar Hıristiyanlık aşkı adına kendi kardeşlerini öldürmeye başladılar. Bunun hakkında düşünmemek mümkün değildi. Öldürmenin kötülük olduğunu, her türden inancın temellerine aykırı olduğunu görmemek imkansızdı. Ama bunun yerine kiliselerde ordumuzun üstün gelmesi için dua ediliyordu ve inanç önderleri bu cinayetleri inancın bir sonucu olarak kabulleniyorlardı…”
Yıl 1880. Böyle cesurca eleştirebilmek ne güzel bir şey. Ama o yüzden de kitap 1884 yılında yasaklanmış. Bir süre sonra yasak kalkmış. Kaç kez yasaklandığına dair net bir bilgi olmamakla birlikte bu yasaklar bu kitabın ömrünü kısaltmamış. Tam tersine. Ayrıca inancı sorgulamak, inancı yok etmez ki.
Kitabın sonunda Tolstoy’un da vurgulamış olduğu gibi, ”İnanç yaşama gücüdür. İnsan yaşıyorsa bir şeylere inanıyor demektir. Bir şeyler için yaşamak gerektiğine inanmayan insan zaten yaşayamaz. İnsan sonlu olan hayali olduğunu görmüyor ve anlamıyorsa, sonlu olana inanır; sonlu olanın hayali olduğunu anlıyorsa, sonsuzluğa inanmak zorundadır. İnanç olmadan yaşanmaz…”
Ayrıca anneannemin de söylediği gibi, ”Kimse Allahı görüp, geri dönüp onu anlatmadığına göre, herkes onu istediği gibi hayal etme ve istediği şekilde sevme veya sevmeme hakkına sahiptir”.
***
Sözde Tolstoy’un İtiraflarını irdelemeye niyetlenmiştim, ama kendi itiraflarıma dalmış gibi oldum. İnsan yaşlandıkça daha mı cesur oluyor acaba 🙂
Zaten bu konuda yazılacak çok şey var. O yüzden de tekrar tekrar okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir kitap. Bence 🙂
0 Comments